Türkiye Yüzyılı.. ‘Bir’

Türkiye’de yüzyıl vizyonu başlıyor..
Eğer ki bu siyaset, küresel proje(BOP) etki alanı içinde değilse, çıkış yolumuz artık kolay.. Her şeyden önce Türkiye’nin coğrafyası var, kaynakları var, genç nüfusu var, çaresiz değil.. Türkiye küresel güçlerin akıntısına kapılıp gidecek kadar zayıf ve güçsüz bir ülke de değildir. Türkiye’nin insan ve ekonomik kaynakları vardır; genç ve dinamik bir nüfusa sahiptir.
Türkiye’nin zengin kaynakları vardır. Çünkü yeryüzünde ilk insan uygarlıkları bu coğrafyada doğmuştur. Etiler, Hititler, Lidya, Frigya, Med, Pers, Babil, Asur, Roma, Bizans ve biz Türkler… Bilinen en eski insan uygarlıkları neden bu coğrafyada doğmuştur, derseniz, nedeni açıktır; dünyanın en zengin coğrafyası bizimdir.
Bu konuda hiç şüphe yoktur;
Türkiye’nin küresel güçlerin uydusu olmayacak kadar zengin kaynakları vardır. Bölge coğrafyasının önemini ortaya koyan bir diğer husus ise İnsanlık uygarlığı ile birlikte dinlerin de bu coğrafyada doğmuş olmasıdır: Yahudilik, Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık.
Yani Türkiye’nin dinler tarihinden aldığı güçler de vardır.
Öte yanda…
Türkiye, eski kıta olarak adlandırılan Asya, Afrika ve Avrupa’nın tam ortasındadır.
Her üç kıtanın geçiş yolları üzerinde bir köprüdür.
Bu coğrafi durum da Türkiye’ye stratejik güç kazandırmaktadır.
Türkiye’nin üç denizde kıyısı vardır; Ege, Akdeniz ve Karadeniz’i kontrol etmektedir.
İstanbul Boğazı başlı başına bir güçtür.
Bu haliyle Türkiye, dünyada yönetilen değil aksine yöneten bir güce sahiptir.
Ve Türk tarihi…
Adı sömürgeciler olarak bilinen İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya gibi Birinci Dünya Savaşı’nın süper güçlerine karşı girişilen savaştan bir tek Türk milleti galip çıkmıştır.
Ve dünyada yapılan savaşlar içinde, bütün Hıristiyan ülkelerin birleşip, İtalyan, Yunan, Bulgar, Sırp, İngiliz, Fransız, Rus, Gürcü, Ermeni ve hatta Yahudilerin bir olup müştereken saldırdıkları tek ülke Türkiye ve yedi düveli aşan bu büyük güce karşı muhteşem bir kurtuluş savaşı vererek kazanan tek millet de Türk milletidir. İşte bu görkemli Türk tarihi Türkiye’ye ayrı bir güç kazandırmaktadır.
Türkiye’nin gelinen noktada iki seçeneği vardır:
ABD-AB-İsrail’in bir uydusu olarak yola devam etmek ya da sahip olduğu güçleri siyasi ve diplomatik alanlarda kullanarak bu küresel oyuna karşı çıkmak.
Peki nasıl?
Günümüzde Türkiye’yi hedef almış bu küresel siyasetin düğüm noktası: Kürt Sorunu(!)’dur. Burandan çıkış alan küresel siyaset ta yüzyıl öncesinde ortaya koyduğu Ermeni-Kürt-Nasturi ekseninde Asya ile Anadolu arasında bir tampon devletler kurma peşindedir. Zaten bu aşamada fazlasına da gerek kalmayacaktır, çünkü bu şekliyle dört büyük ülkeyi parçalamış olacaktır. Dolayısıyla bizi içimizden vurmayı hedeflemiş bu bu küresel siyasetin elinden bu Kürt kartı alınmalıdır.
YÖNETİM SORUNU
Bu mesele bir ‘ikinci sınıf vatandaşlık’ meselesi değildir. Bu mesele beş yüz yıldır izlenen Osmanlı siyasetinin bir sonucudur. 1514 Çaldıran savaşıyla Yavuz Selim Doğu’daki aşiret reislerine babadan oğla geçen bir ağalık ya da bir muhtariyet vermiş, halk ise ağaların marabası durumuna düşürülmüştür. 1846 Bedirhan isyanı üzerine ağaların otoritesi kırılmış, ancak buna karşılık tarikat şeyhleri ortaya çıkmıştır.
TARİHSEL SÜREÇ
Osmanlı’nın çöküş yıllarında, küresel siyasetin yörüngesine bu tarikatın şeyhleri ve beyleri İngilizlerle işbirliği yaparak önce Osmanlı, sonra da Genç Cumhuriyete isyan etmiştir. Çok partili hayata geçtikten sonra, ülkemizi yöneten siyasetçiler bu küresel siyasetle işbirliği yaparak tarikatın şeyhleri eliyle kadrolaşmış, siyaseti, ticareti hatta kutsal dinimizi yönetir bir konuma gelmişlerdir. Bu siyasetin elinde tek koz kardeşlerimiz Kürtler olduğu için, cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan kalkınma ve uyanış hamlesi ne yazık ki arzu ettiği hedeflere ulaşamamıştır.
Böylece…
Doğu’da yaşayan halkımız demokrasinin sağladığı hak ve özgürlüklerden yeterince yararlanamamıştır. Bu bir Kürt sorunu değil, yönetim sorunudur.
Şimdi…
Bir de buna ABD ve İsrail’in Ermeni-Kürt-Nasturi projesini koyduğunuzda nasıl bir sorunla karşı karşıya kaldığımız açıkça görülecektir. Üstelik bugün Rusya da bu projenin bir parçası olmuştur.
Meselenin özü budur.
Demokrasiyi ve insan haklarını geliştirecek bir Türkiye, Doğu’daki feodal düzen yerine gerçek bir demokratik düzen kuracak bir Türkiye bu meselenin sonsuza dek üstesinden gelmesini de bilecektir.
Türkiye tüm bu sayılanları yapamaz mı, elbet yapar, çünkü önümüzde bir kurtuluş savaşı ve savaş sonrası izlenmiş ve başarıya ulaşmış olan politikalarımız vardır.
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar