Gündem

Suriye Türkiye.. ‘İşin Rengi Değişiyor’

Biz ne yaptık?

Irak ve Suriye’de yaşanan savaşların Tevrat ayetlerinde geçen Yeşaya’nın Babil ve Şam öngörüleriyle birebir aynı olduğu konusunda hiç tereddüt yok. Bu savaşlarda uygulanan askeri ve siyasi stratejinin yine Yeşaya’nın öngörülerine olduğu gibi planlandığı konusunda da tereddüt yok.  Önemli olan Türkiye’nin bu sayılan savaş ve ayetlerin neresinde yer alıyor oluşudur.

Şimdi hatırlayınız..

1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan krizin çözümü için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ilk adımlarını atmaya başlamış; 30 Kasım 1990’da, Irak’ın 15 Ocak 1991’e kadar Kuveyt’ten çekilmemesi halinde kuvvete başvurulmasını öngören bir karar alınmıştı.

16/17 Ocak 1991 gece yarısı savaş başladı.

27 Şubat’ta, Irak Cumhuriyet Muhafızları saf dışı edildi.

28 Şubat’ta, ABD başkanı George Bush ateşkes ilan ettiğinde, Irak’ın direnişi bütünüyle kırılmıştı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 686 sayılı kararının Nisan ayının ilk haftasında Irak tarafından kabul edilmesi ile birlikte savaş resmen sona erdi. Savaş sonrasında, Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları ülkenin önemli bir bölümünü sarmıştı…

Mart 1991’de, önce Basra ve çevresi, ardından Bağdat’a sıçrayan Şii ayaklanması Irak kuvvetlerince sert biçimde bastırılırken, Şii ayaklanmasından birkaç gün sonra da kuzeyde Kürt ayaklanması başlıyordu. Saddam’ın kuzeye yönelmesiyle, toplu katliam korkusunu yaşayan yaklaşık 1,5 milyon peşmerge Türkiye ve İran sınırlarına yığılmıştı tıpkı bugün Suriyeli sığınmacıların yığıldığı gibi..

Türkiye’de Özal siyaseti konuya yine insancıl amaçlarla yaklaşıyor, yardım elini yine peşmergelere uzatıyordu. Ama kaybeden yine Türkiye oldu.

Yıllar sonra bu gerçeği Genelkurmay Başkanlığı kamuoyuna şöyle açıklıyor:

‘Birinci Körfez Savaşı’na Türkiye Cumhuriyeti koalisyon güçlerine destek vermiştir. Ancak sonucunda Türkiye zarar görmüştür. Savaş sonunda Saddam’ın Kuzey bölgeye saldırısı sonucunda 100 binlerce insanın Türkiye’nin hudutlarına yığılmıştır. Bunlara en büyük desteği Türkiye verdiği halde Türkiye suçlanmıştır ve o yığılan insanlar ‘burada bir Kürt sorunu var’ diye dünya kamuoyuna mal olmuştur.’

BİNGÖL’DE 33 ASKER’

Bingöl olayı basit bir terör eylemi değil, stratejik bir eylemdi; Eşref Paşa’nın dağılma noktasına getirdiği örgüt Özal ateşkesiyle toparlanmış, Bingöl katliamı ile Irak’ta olması gereken çatışmaları Türkiye’ye taşımıştı. Çıkan şiddetli çatışmalar sonucu, 93, 94 ve 95’te her yıl verilen şehit sayısı beş yüzden fazlaydı.

Genelkurmay’ın Bingöl sonrası yaşanılanlarla ilgili değerlendirmesine bir bakınız:

‘1992 yılında zayiatımız 496 şehit, 955 yaralı toplam bin 451, 93 yılına baktığımız zaman 538 şehit, 996 yaralı toplam bin 534, 1994 yılına baktığımız zaman 867 şehit, 206 yaralı toplam 2 bin 927 bu yaralılardan bir kısmı tedavi edilmek suretiyle tekrar hayata döndü. 1995 yılında 615 şehit, bin 342 yaralı, bin 957 zayiat var. Bu rakamlar gerçekten çok ürperticiydi.’

Türkiye bu trajik sonuca Özal’ın PKK ile yaptığı, barış kardeşlik, akan kanlar dursun, demokratik çözüm, barış süreci diyerek Öcalan’la yaptığı ateşkes sonrasında ulaşmıştır. Eşref Bitlis’in 3 Ekim 1992’de başlattığı ve bahar ayında tamamlanması gereken harekat da bu ateşkese bağlı olarak yapılmamıştır…

Olayları yan yana koyup baktığımızda şu sonuçlara ulaşabiliriz…

1988 Halepçe katliamı ile uluslararası dikkatlerin Kürtlere çevrilmesi sağlanmıştır.

1991 Körfez savaşıyla adı PKK olan örgüt sayısı 20.000 aşkın silahlı bir güce kavuşturulmuştur. PKK çatışmalarıyla Avrupa siyasi arenasında Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğu siyaseti yaratılmıştır. Bu siyaset, siyasi silahlı terörü Irak’tan Türkiye’ye taşıma planıdır. Bu plan küresel İsrail ve BOP planı ile bire bir örtüşmektedir.

İşin mezhepsel boyutuna gelince…

1991-2014 arası izlenen siyasetle Türk-Kürt diyerek etnik farklılıklar güçlendirilmiştir.

1993 Madımak olayıyla Türkiye’de Alevi kimliği vurgulanarak öne çıkarılmıştır.

1993 Başbağlar olayıyla Türkiye’de Sünni kimliği vurgulanarak öne çıkarılmıştır.

1993-2014 arası izlenen siyasetle Alevi-Sünni diyerek mezhepsel farklılıklar güçlendirilmiştir.

Bu siyaset, İsrail’in Ortadoğu ülkelerini etnik-mezhep temelinde parçalama siyasetidir.

İKİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI

1 Mart Tezkeresiyle Türkiye’nin gündemine düşen 2003 ABD-Irak savaşında her nekedar tezkere Meclis’ten geçmemiş olsa da, Türkiye bu savaşta da ABD’ye destek verdi. Ancak yine Türkiye bundan zararlı çıktı. Yıllar sonra Genelkurmay Başkanlığı, 2003 Körfez Savaşı’nın Türkiye açısından sonucu şöyle açıklıyor:

‘İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra Türkiye yine iki nedenle zararlı çıkmıştır. Bir; coğrafyasına hapsolmuştur. İki; PKK çok büyük bir serbestlik kazanmıştır ve çok miktarda silah ve malzeme, dağılan Irak ordusundan ele geçirilmiştir. Daha önceleri PKK ile mücadele içinde olan Kuzey Irak’taki Kürt gruplarından bir tanesi ki bir zamanlar KYB, PKK ile birlikte o Kürt grubuna saldırıyordu, şimdi doğal bir müttefik haline gelmiştir ve Kuzey Irak’ta çok büyük bir hareket serbestisine sahiptir. Eskiden katırlarla gittikleri yere şimdi taksilerle gidiyorlar. Buna ait görüntüler elimizde. Bu da ikinci Körfez harekatının Türkiye açısından olumsuz bir sonucu olmuştur.’

ABD işgali sonucu Irak’ın parçalanmaya yüz tuttuğunu da Genelkurmay Başkanlığı şu sözlerle altını çiziyor;

‘Yine Kuzey Irak’a baktığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor; hazırlanmış olan bir taslak anayasa var. Bu iyi incelendiğinde şu görülmektedir: Kağıt üzerinde federal bir yapı oluşturuluyor. Güney Şii bölgesi, Sünni bölgesi ve Kürt bölgesi diye üç bölge. Ama anayasanın içindeki hükümleri iyi incelediğinizde, bunun değil federasyon, konfederasyon bile olmadığı, gevşek bir konfederasyon yani kopmaya hazır bir konfederasyon şeklinde olduğu görülmektedir. Zaten tarihe de baktığımızda konfederasyonların uzun süreli yaşamadıklarını görüyoruz. Ya kopmuşlardır ayrı devletçikler kurmuşlardır ya da üniter bir yapıya kavuşmuşlardır. Bunların örnekleri var.’

Genelkurmay bir adım daha ileri giderek Irak’ta bir Kürt devleti kurulmakta olduğunu Türk milletine ve Türk siyasetine ilan ediyor;

‘PKK’nın varlığı orada kök salmıştır. Çünkü Kuzey Irak’ta, Irak güvenlik kuvvetlerinden bir tane silahlı insan dahi bulunmamaktadır. Bugün Süleymaniye hava meydanına indiğiniz zaman, ziyarete gidiyorlar, onu sadece Kürt bayrakları karşılar. Irak bayrağı yoktur. Karşılama töreninde de Kürt milli marşı çalar. Irak’ın marşı yoktur. Şu anda Kuzey Irak’ta durum budur. Federal bir yapıda bazı şeyler merkezi olur. Kuzey Irak’ta merkez bankası kuruldu. Bunun anlamı her yönüyle diğerlerinden ayrı müstakil bir yapı oluştu. Merkez bankası para basıyor. Kendi parasını kullanıyor. Böyle bir yapı var.’

Ve Genelkurmay Başkanlığı bu durumun önüne geçilmesi için, kamuoyu önünde Hükümet’ten yetki isteyecek kadar işin önemini Türk Milleti ve Devlet kadrolarına duyurmaya çalışacaktır, şöyle ki;

‘Peki, Kuzey Irak’a bir operasyon yapılmalı mı? Evet, yapılmalı. Olayın iki boyutu var. Birincisi sadece asker olarak baktığım zaman, evet yapılmalı. Fayda sağlar mı? Evet, sağlar. Olayın ikinci boyutu, siyasi olaydır. Bir hudut ötesi operasyon yapılması için bir siyasi kararın ortaya çıkması lazım. TSK, yasal zeminde görev verildiğinde bu operasyonları yapma gücüne fazlasıyla sahiptir.”

Genelkurmay 2007’de Irak kuzeyinde sınır ötesi harekat talep etmiş ancak AKP Hükümeti buna izin vermemiştir ta ki 2019 Pençe Kilit operasyonlarına kadar.

KÖRFEZ SAVAŞLARININ TEVRATSAL ANALİZİ

1980-1988 yılları arasında İran ile Irak’ı savaştırdılar, Çünkü Tevrat öyle söylüyordu;

‘Amots oğlu Yeşaya’nın Babil’le ilgili bildirisi: Feryat edin! Tanrı diyor ki, Kötülüğünden ötürü dünyayı, suçlarından ötürü kötüleri cezalandıracağım. Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medleri onlara karşı harekete geçireceğim.’

Medler İran, Babil ise Irak’tır…

1 ve 2’nci Körfez savaşlarıyla Irak’ı yakıp yıktılar, bir milyonu aşkın insanı öldürdüler, Bağdat’ta taş üstünde taş bırakmadılar, kadınlara tecavüz ettiler, Çünkü Tevrat öyle söylüyordu;

‘Ben Tanrı, Sodom ve Gomora’yı nasıl yerle bir ettimse, Kildanilerin yüce gururu, Krallıkların en güzeli olan Babil’i de yerle bir edeceğim… Babil’i baykuş yuvasına, bataklığa çevirecek, yıkım süpürgesiyle süpüreceğim’ …Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor. Feryat edin! Tanrı diyor ki… Gazaba geldiğim, öfkemin alevlendiği gün gökleri titreteceğim, yer yerinden oynayacak. Herkes kovalanan ceylan gibi, çobansız koyunlar gibi halkına dönecek, ülkesine kaçacak. Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek.

Ortadoğu’ya bakıldığında, dünyanın öbür ucundan gelen ordu ABD ordusu gibi, tecavüz edilen kadınlar da Babilli yani Iraklı gibi…

Tevrat’ta geçen ayetlerden ilham alıp savaş planları yaptılar. İşte Yinon Planında geçen İsrail’in Ortadoğu Stratejisi ve Irak-Suriye’nin hali:

‘Bir taraftan petrol zengini olan ancak diğer taraftan parçalanmış bir ülke olan Irak’ın İsrail’in hedeflerine aday olması garantidir. Bizim için Irak’ın feshi, Suriye’nin feshinden bile daha önemlidir. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır.’

İsrail planının yemez deyip, üstüne bir de ABD planı(BOP) hazırladılar. İşte İran,Türkiye,Irak ve Suriye için BOP;

‘Diyarbakır’dan Tebriz’e kadar uzanan bağımsız bir Kürdistan, Bulgaristan ve Japonya arasında en Batı yanlısı devlet olacaktır. Bölgede yapılacak adil bir düzenleme Irak’taki üç Sünni ağırlıklı bölgeyi budanmış bir devlet haline getirecektir ve bu bölgeler zaman içerisinde Akdeniz’e yönelmiş bir Büyük Lübnan’a kıyılarını kaybetmiş olan Suriye ile birleşmeye karar verebilir ki bu durumda Fenike yeniden doğmuş olur’ .

Irak’ta Sünni bölgenin biri Mesud Barzani gibi, diğeri İŞİD gibi…

İşin içine Suriye’yi de kattılar, Şam içinde taş üstünde taş bırakmadılar, yüz binlerce insanı öldürdüler, Çünkü Tevrat öyle diyordu;

‘Şam’la ilgili bildiri: İşte Şam kent olmaktan çıkacak, Enkaz yığınına dönecek. Aroer kentleri terk edilecek, hayvan sürüleri orada yatacak, onları ürküten olmayacak. Efrayim’de surlu kent kalmayacak, Şam’ın egemenliği yok olacak. Sağ kalan Aramlıların onuru İsrail’in onuru gibi kırılacak… Eyvah, çok sayıda ulus kükrüyor, azgın deniz gibi gürlüyorlar. Halklar güçlü sular gibi çağlıyor. Halklar kabaran sular gibi çağlayabilir, Ama Tanrı onları azarlayınca uzaklara kaçacaklar. Rüzgarın önünde dağdaki saman ufağı gibi, Kasırganın önünde diken yumağı gibi savrulacaklar. Akşam dehşet saçıyorlardı, sabah olmadan yok olup gittiler. Bizi yağmalayanların, bizi soyanların sonu budur.’

Şam’da hala taş üstünde taş kalmıyor gibi…

İsrail için deyip, bir de bunu plana bağladılar, İşte Yınon Planında Suriye’nin hali;

‘Suriye etnik ve dini yapısına istinaden tıpkı bugün Lübnan’da olduğu gibi birkaç eyalete bölünecek ve kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğer Sünni eyalet olacak ve Dürziler de belki bize ait olan Golan’da, mutlaka Havran’da Kuzey Ürdün’de başka eyaletler kuracaklardır. Bu gelişmeler uzun vadede barış ve güvenlik için garantör olacaktır ve bu hedef bugün bile erişebileceğimiz bir noktadadır.’

Bunların hiç biri yetmedi, Mısır’ı da işin içine çektiler; ‘Arap Baharı’ deyip kardeşi kardeşe kırdılar, yüz binlerce insan hayatından oldu. İşte Tevrat’ta geçen Yeşeya’nın Mısır ayeti;

‘İşte Tanrı hızla yol alan buluta binmiş Mısır’a geliyor! Mısır putları O’nun önünde titriyor, Mısırlıların yüreği hopluyor. Tanrı diyor ki, Mısırlıları Mısırlılara karşı ayaklandıracağım; Kardeş kardeşe, komşu komşuya, kent kente,  Ülke ülkeye karşı savaşacak. Mısırlıların cesareti tükenecek, Tasarılarını boşa çıkaracağım. Yardım için putlara, ölülerin ruhlarına, Medyumlarla ruh çağıranlara danışacaklar. Mısırlıları acımasız bir efendiye teslim edeceğim, Katı yürekli bir kral onlara egemen olacak.’

Buradaki Mısır, Tahrir meydanında birbirini kıranlar Mısırlılardır…

Hep İsrail için, Mısır’ı da planlara dahil ettiler adına yine İsrail için strateji dediler. İşte Yınon Planında Mısır;

’Mısır’ı coğrafi olarak farklı bölgelere bölmek İsrail’in Batı cephesindeki politik hedefidir. Mısır birçok otorite merkezine bölünmüş ve parçalanmıştır. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Sudan ve hatta daha uzaktaki devletler mevcut şekilleri ile varlıklarını sürdüremez ve Mısır’ın çözülmesi ile birlikte onlar da çöküşe katılır. Mısır’ın yukarı bölümünde Hıristiyan Kıpti bir devlet ile birlikte merkezi bir hükümet olmadan bölgesel güçleri ile bir kaç zayıf devlet düşüncesi tarihi gelişimin anahtarıdır ve barış anlaşması ile sekteye uğramış olsa bile uzun vadede kaçınılmazdır’ .

Büyük İsrail neresi biliyor musunuz; Nil’den Fırat’a vaat edilmiş topraklar. İşte Tevrat’ta yer alan Yeşaya’nın ayeti;

‘O gün Mısır’la Asur arasında bir yol olacak. Asurlu Mısır’a, Mısırlı Asur’a gidip gelecek. Mısırlılarla Asurlular birlikte tapınacaklar. O gün Mısır ve Asur’un yanı sıra İsrail üçüncü ülke olacak. Dünya bu üçü sayesinde kutsanacak. Tanrı, ‘Halkım Mısır, ellerimin işi Asur ve mirasım İsrail kutsansın’ diyerek dünyayı kutsayacak.’

Mısır bildiğimiz Firavunlar diyarı Mısır…

Asur bildiğimiz Irak…

Tüm bunlar alt alta koyulduğu zaman, 1991 Körfez savaşında Özal ve 2003 Körfez Savaşında AKP’nin aldığı yanlış karar ve yaptığı yanlış uygulamaların Tevrat’ta yer alan Yeşaya’nın kehanetlerine dolayıyla hem ABD’nin Ortadoğu Projesine hem de İsrail’in planlarına hizmet etmiş oldukları görülüyor, belki bilerek belki de hiç bilmeden…

Şimdi Suriye’ye bakınız, ne görüyorsunuz?

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı yazar

Büyük Suikast/2013

Başa dön tuşu