Özel Haber

Şam.. ‘Kehanetlere Giden Yol’

Sekiz yıl süren bir savaş…

Ağır can kaybı…

Tüketilen kaynaklar…

Ve kazananı yok.

1980-88 İran-Irak savaşıdır bu.

Tam sekiz yıl savaştılar, bir milyona yakın insan yaşamını yitirdi, her iki ülkede ağır ekonomik kayıplar yaşandı. Kazananı ise hiç olmadı, sınırlar değişmedi. Ve İsrail’in öyküsü de böyle başladı…

Tevrat’ta geçen bir ayet var, İran-Irak savaşından bahsediyor, Peygamber Yeşeya’nın bir öngörüsü bu, işte o ayet:

 ‘Amots oğlu Yeşaya’nın Babil’le ilgili bildirisi: Feryat edin! Tanrı diyor ki, “Gümüşe değer vermeyen, altını sevmeyen Medler’i onlara karşı harekete geçireceğim. Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler. Ben Tanrı, Sodom ve Gomora’yı nasıl yerle bir ettimse, Kildaniler’in yüce gururu, krallıkların en güzeli olan Babil’i de yerle bir edeceğim” .

Ayette geçen ‘Gümüşe değer vermeyen Medler’ bugünkü İran’dır, Babil ise Irak’tır.

Ayette anlatıldığı gibi İran Irak’a karşı harekete geçirilmiş, ağır kayıplara yolaçan bir savaş yaşanmıştır. Hal böyle olunca insan ister istemez soruyor ‘bu ne büyük öngörü” diye…

Dahası var…

1991’de ABD Irak’ı vurdu.

Çekiç Güç adıyla bir ordu kurdu ve tam 12 yıl boy savaştı.

Türkiye, ABD’yi destekledi.

2003 yılında ABD Irak’ı bir daha vurdu.

Türkiye ABD’ye yine destek verdi.

Saddam devrildi ama ülkede iç savaş çıktı.

Tarihe 1 ve 2’nci Körfez savaşları diye geçen bu savaşlarla Irak yani antik çağın Babil’i yakılıp yıkıldı. Resmi olmayan rakamlara göre 1.5 milyon insan yaşamını yitirdi, 3.5 milyon insan yerinden yurdundan edildi. Bağdat’ta taş üstünde taş bırakmadılar, kadınlara tecavüz ettiler, yavruları öldürdüler, evleri yağmadılar…

Irak’ta iç savaş hala sürüyor…

Tevrat’ta geçen yine bir ayet var, bu kez Irak savaşından söz ediyor, yine Peygamber Yeşeya’nın bir öngörüsü bu, işte o ayet:

‘Amots oğlu Yeşaya’nın Babil’le ilgili bildirisi: Ben Her Şeye Egemen RAB… Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor. Öfkesinin araçlarıyla uzak bir ülkeden, dünyanın öbür ucundan bütün ülkeyi yerle bir etmek üzere geliyor. Babil’i baykuş yuvasına, bataklığa çevirecek, yıkım süpürgesiyle süpüreceğim’ …

Feryat edin! Tanrı diyor ki… Gazaba geldiğim, öfkemin alevlendiği gün gökleri titreteceğim, yer yerinden oynayacak. Herkes kovalanan ceylan gibi, çobansız koyunlar gibi halkına dönecek, ülkesine kaçacak. Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek”.

Ayet böyle olunca, şimdi iş değişiyor…

Bu anlatılan öngörüyle bugün Irak’ta yaşanılanlar bire bir aynı.

’Tanrı bir orduyu savaşa hazırlıyor, dünyanın öbür ucundan bir ordu geliyor’ ifadesindeki bu ordu bugünkü deyişle ABD ordusu oluyor. ‘Yakalanın bedeni delik deşik edilecek, kadınların ırzına geçilecek” ifadeleri de Irak’ta ABD işgali sonrasında yaşanılanlarla neredeyse bire bir aynı.

Ve dahası da var…

Irak’ta böylesi dramatik ve trajik bir süreç yaşanırken, 2011 yılında ‘Arap Baharı’ adıyla Suriye’de olaylar çıkarıldı. IŞİD( Irak-Şam Devleti) adıyla sözde bir Müslüman terör örgütü kuruldu, insanlar öldürülmeye başlandı.

Ve ABD ordusu bu kez IŞİD’i gerekçe gösterip Suriye’ye müdahale etti, şimdi hala orada…

İç savaş başladı, hala sürüyor…

2011’den günümüze resmi olmayan rakamlara göre bir milyona yakın insanın yaşamını yitirdi hala insanlar öldürülüyor… Beş milyona yakın insan da tıpkı Irak’ta olduğu gibi yerinden yurdundan edildi, göçler devam ediyor ve bunların 3.5 milyonu halen Türkiye’de.

Suriye şu anda dünyanın gündeminde…

Türkiye’nin de birinci gündem maddesi bu, çünkü şu anda askeri harekat yapılıyor. Zeytin Dalı kod adı verilen bu harekat henüz bitmedi, Afrin’den sonra sırada Menbiç var…

Türkiye 2016’da da ‘Fırat Kalkanı’ adıyla bir harekat yapmış, Cerablus ve El Bab’ta üs bölgeleri tesis etmişti, Türk Askeri hala orada. Resmi açıklamalara göre bu iki harekat birbirinin devamı, ne zaman sona ereceği belli değil, nerede duracağı da belli değil…

Öte yanda…

Asıl tehdit IŞİD diyen ve bu gerekçeyle Suriye’ye müdahale eden ABD şimdi Esad rejim güçlerini de vurmaya başladı. Neredeyse dünya Suriye’yi bombalıyor, bir yanda ABD ve Batı, diğer yanda Rusya ve İran, taş üstünde taş kalmadı desek hiç de isabetsiz olmaz.

Peki ama neden?

Neden Suriye’yi bombalayan ve kendilerini ‘insan hakları savunucuları’ ilan eden bu ülkelerin kamuoyundan bu savaşa karşı hiç tepki yok?

Bu soru burada dursun…

Şimdi başa dönelim…

Tevrat’ta geçen yine bir ayet var, Suriye savaşından da söz ediyor, yine Peygamber Yeşeya’nın bir öngörüsü bu. Diyor ki ‘Şam’da taş üstünde taş kalmayacak’, işte o ayet:

‘Şam’la ilgili bildiri: İşte Şam kent olmaktan çıkacak, enkaz yığınına dönecek. Aroer kentleri terk edilecek, hayvan sürüleri orada yatacak, onları ürküten olmayacak. Efrayim’de surlu kent kalmayacak, Şam’ın egemenliği yok olacak. Sağ kalan Aramlıların onuru İsrail’in onuru gibi kırılacak. Her Şeye Egemen RAB böyle diyor.’

Şimdi bakınız yeniden Suriye’ye…

Şam’da taş üstünde taş kalmıyor gibi…

Suriye’nin tüm kentleri neredeyse enkaz yığınına dönmüş durumda…

Ve Esad’ın egemenliği tartışılıyor, ‘düştü düşecek’ gibisinden bahse girenler dahi var…

Yani bu öngörü de bugün yaşanılanlarla bire bir örtüşüyor…

Hani birinci öngörüye tesadüf deyip geçebilir belki ama Irak’la ilgili ikinci öngörüye ne diyeceğiz? Kehanet mi yoksa tuzak mı?

Hadi Irak’ı geçelim, peki ya Şam? Yaşananlar gün gibi insan aklında, hala yaşanıyor zaten ve Peygamber Yeşeya’nın Şam’la ile ilgili öngörüsü de bire bir gerçekleşiyor…

Şimdi tüm bunları nasıl açıklayacağız?

Günümüzde ‘olacak olayları önceden bilme’ yeteneğine öngörü diyorlar. Ama bir öngörü kutsal bir kitapta yer alıyorsa ve olaylar binlerce yıl öncesinde söylenildiği gibi bugün bire bir cereyan ediyorsa ve de bu öngörü Yahudilerin Büyük Peygamberi Yeşeya’nın sözleriyle yazılmış ise bu artık öngörüyü aşıyor ve ‘kehanet’ oluyor…

Ama şimdi çıkıp Allah’ın insanoğluna en büyük lütfu olan akılla düşünüldüğünde tüm bu olaylara nasıl kehanet deyip geçilebilir ki… Ortada gün gibi bir savaş var ve hala sürüyor…

Ortada küresel güçlerin çıkarları var…  Ve bu savaş alanı dünyanın en zengin coğrafyası hem enerji hem de insanlık tarihi açısından…

Ve bu alan dinler tarihinin yapıldığı ve yazıldığı coğrafya…

Yani ‘bu bir kehanet’ deyip tüm bunları görmezden gelip geçmek, ‘bu bir kehanet” deyip yaşanılan bu ağır insanlık dramını kabullenmek insan aklını zorluyor…

Ve dahası…

Binlerce yıl öncesinden bugünkü İran, Irak ve Suriye savaşlarını bilen Kahin Yeşeya, bu savaşların İsrail’i de vuracağını öngörmüş, şöyle ki;

“O gün Yakup soyunun görkemi sönecek, hepsi bir deri bir kemik kalacak. İsrail, ekinin elle biçilip başakların devşirildiği bir tarla, Refaim Vadisi’nde hasattan sonra başakların toplandığı bir tarla gibi olacak. Çok az kişi kurtulacak. Artakalanların sayısı, dövüldükten sonra tepesinde iki üç, dal uçlarında dört beş zeytin tanesi kalan zeytin ağacı gibi olacak. İsrail’in Tanrısı RAB böyle diyor’.

Şimdi…

Kahin Yeşeya böyle diyor ama ayette geçen ‘o gün’ hangi gün?

O gün henüz gelmemiş olmalı… Çünkü kehanetler sırayla gidiyor: İlk kehanet İran-Irak savaşıydı; ikincisi ABD-Irak savaşı ve üçüncüsü de Şam… Bir ve iki gerçekleşti ama üçüncüsü henüz bitmedi, savaş sürüyor ve İsrail bu savaşa henüz girmedi, zaman zaman vurup kaçsa da asıl güçlerini kullanmadı…

Yani?

Eğer bu kehanetler doğruysa, bundan sonra İsrail’in de oyuna girmesi beklenebilir yani iş büyüyor…

Şimdi bunlar alt alta koyulduğunda, insan haklı olarak şunu da soruyor: Yoksa kehanetin ötesinde bu bir savaş oyunu mu, ulusal çıkarları korumak adına küresel güçlerin senaryosunu çizdiği bir oyun?

Coğrafyamızdaki bu insanlık trajedisine yol açan mesele nedir; Nil’den Fırat’a Tanrı vaadi toprakları ele geçirmek isteyen İsrail’in yeni kutsal savaş oyunları mı yoksa emperyalizmin yeni Orta Doğu siyaseti mi ya da gerçekten demokrasi peşinden koşan insanların mevcut siyasi düzenlere bir başkaldırısı mı?

Yani bu bir kehanet mi yoksa bu bir tuzak mı?

Ve Türkiye, bu hal ve koşullarda ne yapmalı?

Zaten işin can alıcı noktası da bu; eğer ki bu bir oyun derseniz iş kolay, akıl ve mantık bu denklemi çözer, oyuncuların gerçek kimliği, niyet ve emelleri ortaya çıkarılabilir ve karşı tedbirler alınabilir…

Ama yok, ‘ tüm bunlar kutsal kehanetin sonuçları’ derseniz, o halde bu savaşlara kutsal bir kılıf giydirilmiş olur ki bu çok tehlikeli olur ve bu savaşların sonu hiç gelmez…

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

İsrael/ Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları/2012

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, araştırmacı yazar. Terör ve siyaset üzerine yayımlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu