On Emir.. ‘Nedir’

Günümüzde İsrail-Filistin savaşları sürmekte ve özellikle Gazze’de yaşayan Müslümanlara karşı baskı ve saldırılar her geçen artmaktadır.
Müslüman toplumda çeşitli nedenlerle ortaya çıkan İsrail karşıtlığını siyasi malzeme olarak kullanmaktan çekinmeyen dönemin Başbakanı Erdoğan, meydanlara çıkmış ve İsrailoğulları’na bu ‘On Emri’ hatırlatmıştır, özellikle de ‘Öldürmeyeceksin’ maddesine dikkat çekerek…
Basında yer alan haber şöyle:
“Başbakan Tayyip Erdoğan, İsrail’e yönelik eleştirilerinin dozunu Konya’da daha da artırdı. İsrail’in tutumunu Tevrat’la eleştiren Erdoğan, ‘Tevrat’ın 10 emirden 6’ncısı öldürmeyeceksin’ dedi ve bu bölümü Türkçe, İngilizce ve İbranice tekrarlayarak, ‘Öldürmeyeceksin, You shall not kill, Lo tir’tsach’ dedi.[1]”
Başbakan Erdoğan, Tevrat’ı siyasi manvera olarak kullanmış olsa da söylediği doğruydu, ‘öldürmeyeceksin’ On Emir’den biridir, ancak İsrail hala öldürmeye devam etmektedir.
Öyleyse bunun başka bir nedeni olmalı…
On emir nedir?
İsrailoğulları’nın Mısır’da süren kölelik dönemi artık bitmişti, Mısır’dan Tanrı’nın yardımıyla çıkmış ve özgürlüklerine kavuşmuşlardı…
Çıkıştan tam üç ay sonra Sina Çölü’ne vardılar ve Sina Dağı’nın karşısında konakladılar. Hepsi mutluydu, özgürdü, ellerine tef alıp zil takıp Tanrı’ya, kendilerini kurtarmış olan Tanrı’ya şarkı söylediler[2].
Söyledikleri şarkılarla türkülerle bir yandan kurtuluş için Tanrı’ya şükrettiler, ama öte yanda, yerleşmek için gidecekleri vaat edilmiş topraklardaki yerli halklara da korku ve savaş mesajları gönderdiler.
Orada, Musa Tanrı’nın huzuruna çıktı ve Tanrı dağdan kendisine seslenerek gücünü anlattı, anlaşmaya sadık kalmalarını istedi:
“Yakup soyuna, İsrail halkına şöyle diyeceksin: Mısırlılar’a ne yaptığımı, sizi nasıl kartal kanatları üzerinde taşıyarak yanıma getirdiğimi gördünüz. Şimdi sözümü dikkatle dinler, antlaşmama uyarsanız, bütün uluslar içinde öz halkım olursunuz. Çünkü yeryüzünün tümü benimdir. Siz benim için kâhinler krallığı, kutsal ulus olacaksınız. İsrailliler’e böyle söyleyeceksin”.
Musa gidip olanları anlatınca da halk hep bir ağızdan, ‘Tanrı’nın söylediği her şeyi yapacağız’ diye yanıt verdi, bağlılıklarını dile getirdiler. Musa hoşnuttu, halkının Tanrı’ya bağlılığından büyük gurur duymuştu ve gidip hepsini Tanrı’ya bir bir anlattı.
Musa’nın halk üzerinde büyük bir güce sahip olduğunu ve halkın da ona itaat ettiğini gören Tanrı, bu bağı daha da güçlendirmek için Musa’yı çağırdı:
‘Sana koyu bir bulut içinde geleceğim. Öyle ki, seninle konuşurken halk işitsin ve her zaman sana güvensin’ diyerek aşağıya yani Sina Dağı’na ineceğini, halkını haberdar etmesini ve gerekli hazırlıkları yapmasını istedi:
“Git, bugün ve yarın halkı arındır. Giysilerini yıkasınlar. Üçüncü güne hazır olsunlar. Çünkü üçüncü gün bütün halkın gözü önünde ben RAB, Sina Dağı’na ineceğim. Dağın çevresine sınır çiz ve halka de ki, ‘Sakın dağa çıkmayın, dağın eteğine de yaklaşmayın! Kim dağa dokunursa, kesinlikle öldürülecektir. Ya taşlanacak, ya da okla vurulacak; ona insan eli değmeyecek. İster hayvan olsun ister insan, yaşamasına izin verilmeyecek.’ Ancak boru uzun uzun çalınınca dağa çıkabilirler.”
Bütün hazırlıklar yapıldı ve Tanrı’nın gelişi beklenmeye başlandı.
Üçüncü günün sabahı gök birden gürlemeye başladı, şimşekler çaktı, dağın üzerini koyu bir bulut kapladı ve derken, çok güçlü bir boru sesi duyuldu. Herkes Tanrı’nın gücü ve görkemi karsında korkmuş, dona kalmıştı, titremeye başladılar, çünkü Tanrı geliyordu.
Sina Dağı’nın her yanından duman tütmekteydi, dağdan ocak dumanı gibi duman çıkmakta ve bütün dağ şiddetle sarsılmaktaydı. Heyecan, korku, merak içinde olacakları izlemeye başladılar.
Tanrı dağın üstüne ateş içinde indi ve Musa’yı yanına çağırdı. Musa da heyecanlıydı, yüce Tanrı’yı dünya gözüyle göreceği için. Koşarak tepeye çıktı ve Tanrı buyurdu:
“Aşağı inip halkı uyar. Sakın beni görmek için sınırı geçmesinler, yoksa birçoğu ölür.Bana yaklaşan kâhinler de kendilerini kutsasınlar, yoksa onları şiddetle cezalandırırım.”
Musa:
- Halk Sina Dağı’na çıkamaz. Çünkü sen, ‘Dağın çevresine sınır çiz, onu kutsal kıl’ diyerek bizi uyardın.
Tanrı:
“Aşağı inip Harun’u getir. Ama kâhinlerle halk huzuruma gelmek için sınırı geçmesinler. Yoksa onları şiddetle cezalandırırım.”
Bunun üzerine Musa aşağı inip durumu halka anlattı, yeniden dağa çıktı[3].
Ve Tanrı ‘On Emri’ buyurdu:
“Seni Mısır’dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim. Benden başka tanrın olmayacak.
Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın.
Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. Ama beni seven, buyruklarıma uyan binlerce kuşağa sevgi gösteririm.
Tanrın RAB’bin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü RAB, adını boş yere ağzına alanları cezasız bırakmayacaktır.
Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, “Tanrın RAB’be Şabat Günü” olarak adanmıştır. O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, hayvanların, aranızdaki yabancılar dahil, hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü ben, RAB yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Şabat Günü’nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledim.
Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RAB’bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.
Adam öldürmeyeceksin.
Zina etmeyeceksin.
Çalmayacaksın.
Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin.
Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin[4].
Tanrı Sina Dağı’nda Moşe ile konuşmasını bitirince, üzerine eliyle antlaşma koşullarını yazdığı iki taş levhayı ona verdi”[5].
İşte kutsal ‘On Emir’ budur ve on emrin verildiği bu gün Yahudilerce her yıl Eylül ayında kutlanır. Bu bir bayramdır adına ‘Yom Kipur’ denir.
‘Yom Kipur’ yani kefaret günü, Musa tarafından, Tanrı’nın yönergeleri doğrultusunda halkına tebliğ eden bir gündür.
Gün boyunca yakaran ve pişmanlık belirten halk, Tanrı tarafından affedilecek ve ‘altın buzağı’ günahı unutturmaya çalışılacaktır.
Yom Kipur İbrani takvimi içinde yer alan en kutsal gündür. Genellikle ‘Şabatların Şabatı’ diye anılır. Roş Aşana ile birlikte ‘Yüce Kutsal Günler’ (Yamim Noraim) kapsamına girer.
Tüm yıl boyunca belki bir kez bile sinagoga gitmeyen insanlar dahi o gün ibadet için sinagoga gidip dindaşlarına katılır. Pişmanlık hissedip, Tanrı’ya yakarırlar.
Yahudiler Kipur gününün büyük bir kısmını sinagogda ayakta, meleklerin durduğu gibi geçirir, onlar gibi beyaz giyinir ve yiyip içilmez.
O gün şu beş fiziksel aktiviteden Yahudiler kendilerini uzak tutar: Yemek ve içmek, Yıkanmak, Deriye krem veya losyon sürmek, Eşler arası ilişkide bulunmak ve Deri ayakkabı giymek. Kipur günü Tanrı’ya karşı işlenmiş günahların affı olduğu için, bu af insanlara karşı yapılan hataları kapsamaz. Bu yüzden, Kipur gününden önce geçmiş yılda incitilen kişilerden özür dilemek gerekir[6].
İsrailoğulları’nın Tanrı ile yapmış olduğu çok anlaşma vardır; kutsal toprak vaadi ile İbrahim’in Harran’dan çıkışı, bu anlaşmaya bağlı olarak sünnet oluşu ve Mısır’dan çıkış hepsi bu anlaşmalar çerçevesinde gelişen olaylardır.
Ancak Sina Dağı’na yapılmış olan bu anlaşma, hepsinin de ötesinde İsrailoğulları’nın bugünkü kutsal inançlarını şekillendirmiş olan anlaşmadır ve tarihe On Emir olarak geçmiştir.
On emir çeşitli hikaye, tiyatro ve filmlere konu olmuş, bir ölçüde İsrailoğulları’nın kutsallığı da dünyaya mesaj olarak verilmiştir.
‘Öldürmeyeceksin’ On Emir’den biridir, ancak İsrail hala öldürmeye devam etmektedir. Öyleyse bunun başka bir nedeni olmalı…
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar
İsrael/ Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları
[1] Sabah Gazetesi, Ergun Aksoy haberi, 05.06.2010.
[2] Tanah/Tevrat, Çıkış, Bölüm 19: 11-18.
[3] Tanah/ Tevrat/ Çıkış, Bölüm 19.
[4] Tevrat/ Çıkış, Bölüm 20: 1-17.
[5] Çıkış, Bölüm 31: 18.
[6] Sevinon: Türk Musevileri Sitesi; ww.sevinon.com