‘İsrailoğulları Kimdir’

Giriş..
Ve Tanrı Hazreti İbrahim’e gökyüzünden seslendi, yıl, Milat’tan Önce 1.750, yani günümüzden yaklaşık 4.000 yıl öncesi, ünlü Hitit uygarlığının Anadolu’da hüküm sürdüğü yıllar:
“İbrahim. Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları –Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını– senin soyuna vereceğim[1].”
İbrahim Hebron’dadır.
Hebron bir Filistin toprağıdır ve kendisi de Harran’dan göç ederek gelmiştir. Fakirdir, bir eşiyle kıt kanaat geçinmektedir, fazlasında gözü yoktur. Göklerden gelen bu sese şaşırmış, ne olduğunu anlayamamıştır.
Bir süre düşünür..
Mısır Irmağı’ndan Büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan toprakları gözlerinin önünde canlandırmaya çalışır; çok büyük topraklardır, verimlidir, bal ve süt kokan bu diyar sanki bir cennettir.
Soyunun alabildiğine çoğaldığını ve her bir kabilesinin ülkenin dört bir yanda at koşturduğunu düşünür. Hayal ötesi bu düşünceleriyle bir an için mutlu olur. Yüreğini sağlam bir inanç kaplar, kendine güveni gelir, çünkü bu vaadi yapan Tanrı’dır, Her Şeye Egemen Rab’dir!
Aradan zaman geçer..
İki oğlu dünyaya gelir; ilkinin adını İsmail, sona da İshak adını verir. İshak da baba memleketi Urfa’dan evlenir, Esav ve Yakup adında iki oğlu olur.
İbrahim’e bal ve süt kokan toprakları vaat eden Tanrı Yakup’u kutsamıştır ve soyu onunla devam edecektir. Yakup büyür, baba memleketi Harran’a gider, yeni gelin de Harran’lıdır. Çocukları olur, alır ailesini ve Filistin topraklarındaki bu kez baba evi Hebron’a dönmek için yola çıkar.
Yolda, babası İbrahim’in Tanrısı gökyüzünden ona seslenir:
“ Bundan sonra adın Yakup değil İsrail olacak!”[2]
Yakup dört evlidir; Rahel, Lea, Zilpa ve Bilha.
Bu evliliklerinden on iki oğlu ve bir kızı olur. Kızı Dina hariç, soyu bu on iki erkek evladı ile sürer; Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, İssakar Zevulun, Gad, Aşer, Dan, Naftali, Yusuf ve Benyamin.
İşte İsrailoğulları bunlardır, onlarla birlikte anılan Yahudi, Musevi ve İbrani gibi tanımlar, İsrail’in oğullarının bilinen diğer isimleridir. Kutsal kitapları Tanah’tır, Tevrat bu kutsal kitabın ilk beş bölümüdür ve Musa’nın Kitabı olarak tanınır.
İsrailoğulları’nı tanımanın en güzel ve kolay yolu, onların kutsal kavram ve sembollerini, bayram ve özel günlerini bilmekten geçer.
Bu bize hem Yahudi inancını, özlemlerini, mutlulukları, acıları ve geleceğe yönelik tasarılarını gösterir, hem de Yahudi tarihi hakkında bilmediklerimizi öğretir.
Merak edilen Firavunlar, Hz. Musa ve On emir, Altın Buzağı, Davut Yıldızı, Yedi Kollu Şamdan, Tanrı vaadi topraklar, Samson, Dalila, Golyat, savaşlar, Süleyman Mabedi, Ağlama Duvarı gibi konular, aslında Yahudi tarihinin birer sayfasıdır ve kutsallarıdır.
Hepsi birer simgedir, özel işarettir, her biri İsrailoğulları’nın bir gizemidir: Şabat, Yom Kipur, Menora, Magen David, Sukot, Asara Betevet, Tu Bişvat, Purim, Pesah gibi.
Önemlidir bunları bilmek, çünkü günümüz İsrail’i Müslüman coğrafyanın tam ortasında yaşayan tek Yahudi devlettir. Kuruluşundan günümüze hep savaş halindedir, hem içeride hem de dışarıda.
Peki, bu savaş ne olacaktır, nereye kadar uzanacak ya da nasıl bitecektir?
Bu savaş bitmeden Orta Doğu huzur ve barışı bulmayacağına göre, bu sorulara bir cevap bulmalı ve gelecek için bir umut ortaya konulmalıdır.
Bu noktada önümüze çıkan her cevap İsrailoğulları’nın kutsal kavram ve sembollerini, özellikle de ‘Nil’den Fırat’a vaat edilmiş topraklar’ kavramını karşımıza çıkaracaktır.
Bu kavramı çözebilirsek işimiz kolaydır ama nasıl?
Kimse çıkıp da anlatmıyor ki bize, nedir bu İsrailoğulları ve ne yapmak istiyor, diye. Kaldı ki herkes İsrail’den şu ya da bu şekilde kuşkulanıyor ama kuşkularını teyit edecek kanıtlara bir türlü ulaşamıyor. Bu durum bizi hep endişeye sevk ediyor, bir türlü aradığımız cevaplar bize gelmiyor, ama artık bu iş çözülmeli ve gerçek ne ise ortaya çıkarılmalıdır, bu amaçla yola çıktık biz.
Ana amacımız bu olsa da bir küçük detay daha var çıktığımız yolda, o da, etrafımızda gelişen olaylar karşısında bizi yok sayanlar, bizi anlamaz ve bilmezlerden görenlere tarihi bir yanılgı içerisine düştüklerini göstermektir.
İbrahim oğlu İsrail çocukları Tanrı’nın aklı bir tek onlara verdiğini ve kalan insanoğullarının da bu akla hizmet etmesi gerektiğini varsaymaktadır. Bu varsayım akıl ötesi olsa da, yeni İsrail için hazırlanmış olan stratejik bir planda açığa çıkmış olduğu için size anlatılmalıdır.
İsrail izlediği yol da açıktır; ‘1980’lerde İsrail için Strateji’ adlı bir belge, yazanı bir Yahudi, adı Oded Yinon, yayınlayan da bir Yahudi, Dünya Siyonist Dergisi Kivunim.
Bu olumsuz vurgunun bizi üzen tarafı şudur; şu ana kadar kimse çıkıp da bu plan ve projeleri yazanlara, yayınlara ve de sahip çıkanlara karşı tek bir söz etmemiş ve Türk kamuoyunun dikkatini de bu yöne çekmemiştir. Bunu anlayabilmek çok zordur, ama siz bu kitabın son satırlarına ulaştığınızda bu zorluk, eminiz ki ortadan kalkmış olacaktır.
Dünyada pek çok plan ve projeler yayınlanmıştır, sözünü ettiğimiz bu plan hiç de ötekilerine benzememektedir. Bir başka eşinin olmadığına inandığımız bu planda yazılanlar, hiç de yabana atılacak cinsten değildir, incelenmelidir.
Planda yer alan İsrail’in hedefindeki ülkelerin detaylı analizleri bir yana, İsrail’e yeni bir yol haritası çizen Oded Yinon’un tasarılarını anlatırken kullanmış olduğu ifadeler dikkatten kaçmamalıdır.
Çünkü bu Yahudi stratejist Orta Doğu coğrafyasındaki ülkelerin taktik ve stratejik analiz yeteneğinden yoksun bir halk yığını olduğunu ileri sürmektedir. Buna gerekçe olarak da, ‘Müslüman çevrelerin İsrail denildiği zaman, Nil’den Fırat’a deyişini anladığını, ancak İsrail’in aslında ne yapmak istediğinin farkında bile olmadıklarını’ göstermektedir.
Gerçi bu ifadesi ile Nil-Fırat ekseninin önemini biraz olsun vurgulamaktadır ama sözleri de yenilir ve yutulur gibi değildir.
Bir bakınız, kullanmış olduğu sözcüklere yakından bir bakınız, sanki çevremizde olup bitenin hiç farkında değilmişiz gibi bir ifadeyle bizi yok saymış olması gözardı edilmemeli[3]:
- “…Arap dünyası şu ana kadar İsrail-Yahudi cemaatinin detaylı ve mantıklı bir analizini yapmak konusunda yetersiz kalmıştır ve Filistinliler de ortalamada diğerlerinden daha iyi durumda değildir. Böyle bir durumda İsrail’in yayılmacı politikasının tehlikeleri konusunda ki bunlar gerçektir, uyaranlar bile bunu somut ve detaylı bilgilere dayanarak değil, bir efsaneye olan inançlarından yapmaktadırlar. Buna iyi bir örnek; bir kanıta dayanmayan ancak varlığına ısrarla inanılan Knesset’in duvarında ‘Nil ve Fırat’a’ dair İncil’deki bir ayetin yazılı olduğudur…”
Size bunu daha başta duyurmamızın sebebi ise şudur; Oded Yınon’un bu vurgusu ile Orta Doğu‘daki yöneticiler devekuşu örneğiyle yan yana getirilmektedir, başını kuma gömüp çevresini göremeyen garipler gibi.
Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Gönül isterdi ki, sözel değil, bu planda hedef seçilmiş olan ülkeler yaptıkları uygulama ve aldıkları kararlar ile buna tavır koymuş olsun, ama ne yazık ki bu da olmadı hiç, tıpkı Yinon’un öngördüğü gibi, bu ülkeler İsrail’in stratejik düşüncesi yolunda sürüklenip gittiler, Türkiye de dahil, yazık.
Keşke bununla sınırla kalsaydı size anlatacaklarımız, ama değil, çünkü dahası var…
Bu Müslüman ülkelerin Nil-Fırat’ı bile kavrayamadığını ileri süren bu stratejist, hedefteki ülkeleri ‘görmez, duymaz ve anlamaz’lardan varsayarak, oldukça aşağılayıcı ifadelerini alenen kamuoyuna açıklamaktan ve onun peşinde koşanlar da yayınlamaktan bile çekinmedi.
İster istemez canı sıkılıyor insanın, ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek için herkes koşsun, her ülke, her yönetici, her uzman bu konuda çaba sarfetsin, kabul ama işi bu noktaya getirmenin bir anlamı yok ki, var ise eğer, bu kendini Tanrı gibi görmektir.
İsrail oğlu da olsa, Tanrı’dan büyük değildir, aksine onun kuludur.
Tüm bunları, bu kitapta ele aldığımız konunun önemini vurgulamak için yazdık size, bakınız bu mesele, üzerinde durulmadan geçecek bir mesele değildir, görünüz[4]:
“…Bir diğer örnek ise tamamıyla yanlış olmasına rağmen ısrarla en önemli Arap liderlerinin bulunduğu bir grup tarafından dile getirilen ve İsrail bayrağındaki iki mavi şeridin ‘Nil ve Fırat’ı sembolize ettiğidir ki aslında bu iki şerit, Yahudilerin dua ettiği şalı(Talit) sembolize eder. İsrail uzmanları Arap’ların gelecek ile ilgili ciddi tartışmalara hiç ilgi duymayacağını varsaymaktadırlar ve bu varsayım Lübnan savaşı sayesinde bir kere daha doğru çıkmıştır…”
İsrailli uzmanların yaptığı böylesi açıklamaları karşısında ‘ne yapmaya çalışıyor bunlar’ diye sormadan edemiyor insan. Öyle ya bir strateji geliştiriyorsun, bu yolda bazı ülkeleri hedef alıyorsun, bunu da ilan ediyorsun ve üstüne, bu ülkelerin yöneticilerini aşağılamaya kalkıyorsun, bunun anlamı ne olabilir?
Bu durum açıkçası danışıklı bir dövüş içine düşürüldüğümüzü ifade ediyor.
Çünkü bu strateji yayınlandığı gün, normal şartlar altında, hedef gösterilen ülkelerin hemen harekete geçmesi ve karşı stratejiler, siyaset ve diplomasi geliştirmesi gerekirken, hatta İsrail’e karşı bölgesel ittifak kurması gerekirken, bugün ne İran, Irak ve Suriye’de ne de Türkiye’de böylesi bir tavır olmadığına göre, demek ki düşüncemiz yanlış değildir.
Bu da içine çekilmeye çalışıldığımız tuzağın derinliğini bize göstermektedir.
Ama bu iş o sanıldığı kadar kolay olmayacaktır; çünkü birlikte bu planı inceleyeceğiz, karşı stratejileri birlikte ortaya koyacağız ve halkımızı bu tehdit ve tehlikelerden birlikte haberdar edeceğiz, demokrasilerde en büyük güç halk değil mi?
Günümüzde yaşanılan gerçek şudur:
Orta Doğu’da çatışma, iç savaş ve dış müdahaleler zirveye ulaşmış olup kelimenin tam anlamıyla bölge coğrafyası kan gölüne dönmüştür. Öldürülen insan sayısı birkaç milyonla ifade edilmekte ve İsrail bu kan gölünün tam ortasında yer almaktadır. Peki, bu insanlık dramına yol açan mesele nedir; Nil’den Fırat’a Tanrı vaadi toprakları ele geçirmek isteyen İsrail’in yeni kutsal savaş oyunları mı, yoksa emperyalizmin yeni Orta Doğu siyaseti mi ya da gerçekten demokrasi peşinden koşan insanların mevcut siyasi düzenlere bir başkaldırısı mı?
Bu kitap size Yahudi tarihini ve kutsallarını anlatmak için yazılmadı.
Bu kitap size haddini aşan bir Yahudi stratejistine karşılık olarak da yazılmadı.
İsrailoğullarını tanımadan, kutsal inanç ve değerlerini bilmeden, bugün aradığımız cevapları bulabilmek gerçekten zordur.
Amacımız, tarihten ve kutsallardan yola çıkarak ‘Nil’den Fırat’a gelişen kanlı olaylar içerisinde İsrailoğullarının bir rolünün olup olmadığını, en önemlisi Türkiye’nin bu resimde nerede durduğunu ve ulusal güçlerini kullanarak bu kutsalların savaş oyunlarında neler yapabileceğini sizlere anlatabilmektir.
Buradaki can alıcı nokta; ‘gökten taş yağsa, İsrail’den bilmek’ değil, Nil’den Fırat’a varsa eğer, hangi taşın altında İsrail’in olduğunu ortaya çıkarabilmektir, o da karşı tedbir alabilmek için.
İzleyiniz, aradığınız bütün cevapları bulacaksınız…
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar
İsrael/Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları
Ankara, Eylül 2012
[1] Tanah/Tevrat/ Tekvin, Bölüm 15: 18/21.
[2] Tanah/ Tevrat/ Tekvin, Bölüm 32: 28.
[3] İsrail İçin Strateji, makale, Oded Yınon.
[4] İsrail İçin Strateji, Oded Yınon.