İmam Yanıt.. ‘Konakçı Vakası Büyüyor’

İmam Halil Konakçı yaptığı bir konuşmada Hatay’ı ‘Arap yurdu’ ilan etmişti. Konakçı, Hatay’ın Türkiye’ye katılması sonrası ezanın yasaklandığını iddia etmişti.
KONAKÇI’YA İMAMDAN SERT YANIT
Konakçı’nın sözleri siyasiler başta olmak üzere toplumun birçok kesimi tarafından tepkiyle karşılandı. İstanbul Avcılar Zeynebi Kübra Camisinin imamı Muhammed Ali Gök, cuma hutbesinde Konakçı’ya yanıt verdi. Gök, “Hatay Türk toprağıdır” dedi. Hutbe şöyle;
‘SAÇMA SAPAN LAFLAR’
“Çok üzücü bir şeye denk geldik. Bir tane ismen din adamı, gerçekten öyle mi bilmiyorum. Şöyle cümleler kurdu: Dedi ki, ‘Hatay Türk toprağı değildir. Hatay Arap toprağıdır. Fransa’nın kontrolündeyken daha iyi bir seviyedeymiş. Hatay Türk topraklarına katıldıktan sonra ezanlar yasaklandı’ diye saçma sapan şeyler söylediler. Tarihi ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyenlerden öğrenirseniz işte böyle olur.”
‘HATAY TÜRK TOPRAĞIDIR’
“Kesinlikle bizim tavrımız nettir: Hatay, Türk toprağıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprağıdır. Bu devletin bir karış toprağına ‘aslında şunların toprağıdır’ demek kimsenin haddi de hakkı da değildir. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir karış toprağına göz dikemez.”
SARIZEYBEK TEPKİ: ‘KİM BU SIĞINMACILAR’
Öte yanda araştırmacı yazar Erdal Sarızeybek, Hatay’ın Türk toprağı olmasını söyleyen zihniyetlerin, gün gelir Anadolu’nun da Bizans toprağı olduğunu söyler, diyerek tepki gösterdi. Sosyal medya hesabından konuyla ilgili paylaşım yapan Sarızeybek şu ifadeleri kullandı; “Aklınızı başınıza alın.. Bugün Hatay Türk toprağı değil diyenler.. Yarın Anadolu Bizans toprağı demeye başlarsa.. Hiç düşündünüz mü?”
Sarızeybek’in bu tepkisi akıllara Suriye’den gelen milyonlarca sığınmacıyı getirdi. Konuyu açalım…
1915 Van Ermeni isyanını biliyoruz. İsyan sonrasında tehcir edilen Ermenilerin Halep ve Suriye’ye doğusuna yerleştirildiklerini de biliyoruz. Yani her şeyden önce bugün sayıları milyonları aşan bu sığınmacıların içinde çok sayıda Ermeni olmalı. Öyle ya bunlar o bölgelerden geldiklerine göre.
Öte yanda aynı isyanlarda yer alan ve isyan bastırılınca Irak ve Suriye’nin kuzeyine kaçan Nesturilerin varlığı, en az sığınmacılar kadar önemli. Çünkü Hakkari bölgesinde yaşıyorlardı. 1915 ve1924’te iki kez isyan ettiler, isyan bastırılınca Suriye’ye ve Musul’a kaçtılar. Onlar da Ermenilerin bulunduğu bölgelerdeydi yani bu gelen sığınmacıların içinde Nesturi/Keldani/Asuri de olmalı.
Şimdi her ikisini alt alta koyup topladığınızda, bu isyancı Nesturiler ile Ermenilerin, bugün ülkemize sığınmacı kılığı altında getirenlerle aynı kişiler olabileceği ister istemez akla geliyor. Buna bir de yerel savunma güçleri kurup Türkiye’nin karşısına dikilen Yezidileri, Süryanileri Keldanileri eklediğinizde, ‘bu nasıl bir resim’ diyerek düşünmeye başlıyorsunuz.
Varsayım değil bu, tarihte yaşadığımız olaylarla bu sığınmacıların coğrafyası üzerinden yapılan bir karşılaştırma zaten bu resmi karşımıza çıkarıyor. Bilemediğimiz, sadece bu sığınmacılar onlar mı değil mi, buna bir cevap arıyoruz.
Şu anda Türkiye’de dört milyondan fazla sığınmacı var ve bu sığınmacılar Adana-Gaziantep-Kahramanmaraş- Şanlıurfa hattında yoğunlaşıyor. Kilis’te nüfus çoğunluğuna ulaştıkları sıkça söyleniyor. Bu iller önemli, çünkü tarihte yaşanmış Ermeni/Asuri isyanları var, Kilikya gibi Asur gibi ayrı bir devlet kurma emelleri var. Böylesi geçmişe dayalı siyasi stratejik emeller ortada iken, üstelik Sevr gibi Anadolu’yu işgal haritası karşımızda duruyor iken, bu sığınmacıların varlığını ‘muhacir, ensar’ diyerek geçiştirebilir misiniz? Alın buradan soralım açık açık; ‘Ey Hükümet, ensar muhacir deyip aldığın bu sığınmacıların arasında, elinde Osmanlı tapusu olan var mı?
İsterseniz, memlekette sık sık etnik kimliklere vurgu yapmakla öne çıkan bu siyasete, en iyi bildiği konudan soralım; Ey Hükümet, bu sığınmacıların etnik kökenleri nedir, içlerinde kaç tane Ermeni, Nesturi, Asuri, Yezidi, Süryani, Keldani var, açıklayın!
Bu madalyonun bir yüzü, diğer yüzü de var…
Bu sığınmacıların geri dönmeye niyeti yok. Zaten bu siyasetin de geri göndermeye niyeti yok, ama bu sığınmacıların yarın nüfusları daha da artacak. Bu nüfus yoğunluğu birçok yerde Türk nüfusun önüne geçecek. Şimdiki gibi bu ensar- muhacir siyasetiyle, ileri demokrasi, yardım, insanlık, merhamet söylemleri üzerinden bu süreç işletilirse, onların da -tıpkı PKK gibi- siyasi kanatları üzerinden yerel yönetimlerin başına gelebileceklerini düşünmek çok mu zorlama olur. Hele bir de AB’ye gidip ‘burası bizim eski topraklarımız’ deyip de AB’nin mahkemelerinde dava açılırsa, sözde soykırım talepleri üzerinden eski topraklar geri istenmeye başlanırsa, neler olur hiç düşündünüz mü?
Hikaye değil bunlar, ortada yaşanmış bir tarih var, tarihten gelen plan ve projeler var. Daha dün HDP’li vekil Garo Paylan Gazi Meclis’e bu konuyla bağlantılı kanun teklifi vermedi mi?
Bakınız Irak kuzeyi boşaltıldı ve bu seçilmiş coğrafya tümüyle Barzani himayesindeki örgütün kontrolüne girdi. Eskiden Kandil vardı merkez olarak, şimdi iş değişti. Türkiye’nin PKK açılımıyla Sincar bölgesindeki Nesturi, Yezidi, Keldani gibi farklı din ve etnik yapıya sahip unsurların da yönetimi bu örgütün eline geçti. Hatta ‘yerel savunma güçleri’ diyerek ABD eliyle silahlandırdılar. Erdoğan iyi bilir bunu, çünkü sık sık ‘ABD binlerce tır silah cephane sevk ediyor’ diyerek bu süreci durdurmak yerine, sürece bizi alıştıran odur.
Suriye kuzeyine gelince…
Tıpkı Irak’ta yapıldığı gibi Suriye kuzeyinde de aynı tezgah kuruldu. Önce IŞİD üzerinden işgal edilen bu topraklar PKK terör örgütüne devredildi. Milyonlarca Suriyeli yerlerinden edilerek Türkiye’ye gönderildi. Yine Irak’ta olduğu gibi Ermeni, Nesturi, Keldani gibi unsurlar yerel savunma güçleri olarak silahlandırıldı. Yakın gelecekte güney hudutlarımızda özerk yeni yerel yapılar ortaya çıkarsa, Türkiye’nin hali içinde yaşayan bu sığınmacılarla nice olur? ÖSO deyip de eğitilen, donatılan, silahlandırılan ABD destekli bu yapıyla sığınmacılar arasında bir de siyasi ve silahlı bir bağ kurulursa, başımıza gelecekleri hiç düşündünüz mü? İyi düşünün çünkü bu yolun daha başıdır.
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı yazar