İlk Filistin İşgali.. ‘Nasıl Başladı’

İsrailoğulları kırk yıl çölde kalmış, yürümüş, konaklamış ve gün gelmiş Şeria Nehri kıyısına ulaşarak orada ordugaha geçmişti. Yıl milattan öncesiydi, 1.300-1.200’lü yıllar, yani günümüzden en az üç bin yıl öncesi…
Bundan yüz sene önce de biz aşmıştık Sina Çölü’nü, biz Türkler…
Falih Rıfkı anlatıyor.. Bu anlatılanlar Sina çölünde geçer[1]:
“…Biz İngiliz ordusunun Gazze’ye geldiği gibi, Kanal’a tren içinde gitmemiştik. Biz geçtiğimiz zamanlar, Sina Çölü, Peygamber Musa’nın geçtiği zaman kadar ıssız, boş, kuru ve çoraktı. Fakat biz, Allah ile konuşup kudret helvasına ağız açmadık. Biz Filistin sonlarından Kanal’a doğru, bütün çölde Türk kudretinin yumruğu ile taşı toprağı ve kumu dövdük; her tarafı elektrik, makine, su bahçe ve kasabalarla donattık…
Ya çöl?
Ordunun geçtiği yerlerde ilk yolları develerimizin ayak izleriyle açmıştık. Tih sahrası üç köşeye benzer. Birçok yerlerinde hiç insan yoktur. Urban denilen fakir bedeviler, odun bulunabilecek yerlerde ve su çukurlarının dibinde otururlar. Çölün başlıca güzergahlarından Süveyş ile Akabe’yi bağlayan caddedir. Bu eski güzergah bile hakikatte bir izdir. Yalnız gece gündüz üstünden gelip geçen hayvan ayakları yolun rengini, iki tarafının renginden ayırmıştır. Büyük rüzgar olursa, bu renk ayrılığı da ortadan kalkar; günlerce boş ve ümitsiz ufuklar içinde kalırsınız.
Üç köşenin Akdeniz Cefir badiyesi, ortasında Tih badiyesi, cenupta Sina badiyesi vardır. Filistin ve Mısır’ın eski yolu Cefir badiyesinden geçiyor. Kervanlar eski zamanda buradan işlediği gibi, İsrailoğulları’nın kırk sene kaybolduğu çöl de burası idi. Badiyede hiç imar hatıraları yok değildi. Fakat eski saray ve mabetlerden taş, toprak ve tuğla yığınlarından başka bir şey kalmamıştır.”
Falih Rıflı’yı böyle dinledikten sonra konumuza devam edelim..
Şimdi geldiğimiz noktada İsrailoğulları’nın önderi Musa ölmüş, Moav dağlarına gömülmüştü.
Yeni liderleri Yeşu’ydu.
Ve Tanrı Şeria’da Yeşu’ya seslendi, tıpkı Musa’ya bildirmiş olduğu gibi, Nil’den Fırat’a kadar uzanan coğrafyadaki bütün toprakları İsrailoğulları’na verdiğini bir kez daha söyledi ve anlaşmaya bağlı kalmalarını hatırlattı[2]:
“Kulum Musa öldü. Şimdi kalk, bütün halkla birlikte Şeria Irmağı’nı geç. Size, İsrail halkına vereceğim ülkeye girin. Musa’ya söylediğim gibi, ayak basacağınız her yeri size veriyorum.
Sınırlarınız çölden Lübnan’a, büyük Fırat Irmağı’ndan –bütün Hitit ülkesi dahil– batıdaki Akdeniz’e kadar uzanacak. Yaşamın boyunca hiç kimse sana karşı koyamayacak; nasıl Musa ile birlikte oldumsa, seninle de birlikte olacağım. Seni terk etmeyeceğim, seni yüzüstü bırakmayacağım.
Güçlü ve yürekli ol. Çünkü halkı, atalarına vereceğime ant içtiğim ülkeyi miras almaya sen götüreceksin. Kulum Musa’nın sana buyurduğu Kutsal Yasa’nın tümünü yerine getirmeye dikkat et… Korkma, yılma. Çünkü Tanrı gideceğin her yerde seninle birlikte olacak.”
Dikkat ederseniz tanımlanan sınırlar içerisinde Hitler/Anadolu da yer alıyor..
Yeşu’nun sorumluluğu ağırdı;
İsrailoğullarını Şeria’nın doğsuna götürecek, oradaki yerli aşiretlerinin topraklarını ele geçirmek için büyük savaşlar yapacak ve Tanrı’nın halkını kutsal topraklara yerleştirecekti. İsrailoğulları için artık savaş günüydü, sadece savaş…
Oymakbaşlarını topladı, kadınları, çoluk çocukları ve hayvanlarını nehrin doğusunda bırakıp yiğit savaşçılarıyla Şeria’nın batısına geçmelerini istedi. Batı’daki topraklar ele geçirildikten sonra Ruben, Manaşşe ve Gad oymakları tekrar geriye dönüp doğudaki topraklara yerleşecekti.
Görevler verildi ve hazırlıklar yapıldı.
Ertesi gün Yeşu erkenden kalkıp yiğit savaşçılarını topladı ve izlemeleri için Levili kahinleri öne geçirdi. Kahinler Sina Dağı’nda Tanrı ile yaptıkları anlaşma anlaşmanın levhalarını ve sandığı alıp halkın önünde yürümeye başladılar.
Nehre ilk olarak Levili kahinler girdi, onları her oymaktan seçilen on iki savaşçı izledi, İsrail halkı da peşlerine takıldı.
Anlaşma sandığını taşıyan kahinlerin ayağı suya değer değmez Şeria’nın suları çekildi, Lut gölüne akan sular kesildi, nehir yatağı kupkuru oldu. Kâhinler kurumuş ırmak yatağının ortasında kıpırdamadan durdular ve halk Eriha’nın karşısından ırmağı kolayca geçti .
Aslında Tanrı’nın bir mucizesiydi bu; daha ilk görevinde Yeşu’yla birlikte olduğunu, ona güç verdiğini İsrail halkına göstermek istemişti. Tanrı bu nedenle zor olan ırmak geçişini bir anda kolaylaştırmıştı.
Şeria’nın batısına geçen İsrailoğulları hemen savaş düzeni aldılar ve karşılarına çıkan Eriha ve Ay kentlerine saldırdılar. Herkesi öldürdüler ve bu iki kenti ele geçirdiler.
Kenti korumak için yeterli güvenlik bıraktıktan sonra, bu kez Livna’nın üzerine saldırıp bütün halkı kılıçtan geçirdiler ve tek bir canlı bile bırakmadılar. Tanrı onlarla birlikteydi ve gücünü İsrail halkına vermişti. Karşılarına çıkan her orduyu yeniyor, her canlıyı öldürüyor ve bu bölgedeki kentleri birer birer ele geçiriyorlardı.
Livna’dan sonra Lakiş üzerine yürüdüler ve bir günde bu kenti de ele geçirdiler. Yeşu kimseye acımıyordu, halkı ve kentteki bütün canlıları kılıçtan geçirdi ve hepsini öldürdü.
Yahudi Tarihi’nin en kanlı günleriydi, İsrailoğulları’nın kutsal toprakları ele geçirmek için yaptığı katliamlar tarih sayfalarına binlerce insanın kanıyla yazılıyordu. Bugünkü Filistin topraklarında korkunç savaşlar yaşanıyor, buradaki yerli halk tek tek kılıçtan geçiriliyordu…
Ardından Yeşu İsrail halkıyla birlikte Hebron üzerine yürüyüp saldırıya geçti, kenti aldı ve herkesi öldürdü.
Sonra geri dönüp Devir’e saldırdı, kısa sürede kenti ele geçirdi ve Kralıyla birlikte Devir’i ve köylerini alıp bütün halkı kılıçtan geçirdi; tek canlı bırakmadı, hepsini öldürdü.
Bu kanlı savaşlar sonucunda Yeşu dağlık bölge Negev, Şefela ve dağ yamaçları dahil, buralardaki kralları yenilgiye uğratıp bütün Kenan ülkesini ele geçirdi. Kadeş-Barnea’dan Gazze’ye kadar, Givon’a kadar uzanan bütün Goşen bölgesini egemenliği altına aldı. Ona bu gücü veren Tanrı’ydı ve İsrail’in Tanrısı İsrail’den yana savaşmıştı[3].
Şimdi nirengi noktası olarak bugünkü Kudüs alınırsa eğer, güneydeki bütün kentler ve topraklar İsrailoğulları’nın eline geçmişti, artık savaşlar kuzeydeki topraklara ve kentlere uzanacaktır….
Bu arada olup bitenleri duyan Hasor Kralı Yavin, çevre ülkelere haber gönderdi ve İsrailoğulları’na karşı birlik çağrısı yaptı. Bu krallar bütün ordularıyla, kıyıların kumu kadar sayısız askerleriyle, çok sayıdaki at ve savaş arabalarıyla yola çıktılar. İsrailliler’e karşı savaşmak üzere birleşerek Merom suları kıyısına gelip hep birlikte ordugah kurdular.
Ve Tanrı Yeşu’ya buyurdu:
“Onlardan korkma! Onların hepsini yarın bu saatlerde İsrail’in önünde yere sereceğim. Atlarını sakatlayıp savaş arabalarını ateşe ver.”
Yeşu bütün ordusuyla birlikte Merom suları kıyısındaki kralların üzerine beklenmedik bir anda yürüyüp, saldırıya geçti ve hepsini bozguna uğrattı.
Kaçanları da Büyük Sayda’ya, Misrefot-Mayim’e ve doğuda Mispe Vadisi’ne kadar kovalayıp öldürdü; kimseyi sağ bırakmadı. Sonra geri dönüp Hasor’un üzerine yürüdü, kenti aldı ve oradaki bütün canlıları yok etti.
Böylece Yeşu, dağlık bölge, bütün Negev ve Goşen bölgesi, Şefela, Arava ve İsrail dağlarıyla bu dağların etekleri, Halak Dağı’ndan Hermon Dağı’nın altındaki Lübnan Vadisi’nde bulunan Baal-Gat’a varıncaya dek bütün toprakları hakimiyeti altına aldı.
Yeşu kutsal topraklarda hüküm süren krallarla uzun süre savaştı…
Givon’da yaşayan Hivliler dışında, İsrailliler’le barış antlaşması yapan bir kent olmadı. İsrailliler öbür kentlerin hepsini savaşarak aldılar. Bundan sonra Anaklılar’ın üzerine yürüdüler ve onları Yahuda ve İsrail’in bütün dağlık bölgelerinden söküp attılar, kentleriyle birlikte tümünü yok ettiler. Öyle ki İsrailliler’in elindeki topraklarda hiç Anaklı kalmadı, yalnız Gazze, Gat ve Aşdot’ta yaşayanlardan sağ kalanlar oldu.
Tanrı’nın Musa’ya söylediği gibi, sonunda Yeşu bütün ülkeyi ele geçirmiş ve İsrail oymakları arasında mülk olarak bölüştürmüştü . Kenan ülkesinde İsrailoğulları hakimiyeti başlamıştı artık…
Şimdi yıl 1917’dir, Osmanlı güney cephesinde İngilizlere karşı son savaşlarını yapmaktadır ve Kudüs henüz düşmemiştir;
“…Trenle Kudüs’e gidiyorum. Cehennem vadisini geçmiştik. Kompartımanda sıcaktan, odun yakan lokomotifin bol, siyah dumanından bunalmıştım. Şam’dan beri zayıf, orta boylu, saçı kızıla yakın kumral, teni bembeyaz ve ölü gibi bir Yahudi genciyle seyahat ediyordum.
Bana uzun uzun Siyonizm davalarından, Balat Yahudisiyle ideal Yahudisinin farkından bahsetti.
Yeni bir şey öğrenmek, bana o güne kadar kapalı ve karışık duran bir ruha yol bulabilmek için, bu adamın hususi kokusuna, en küçük menfaati için herkesi rahatsız eden bin telaşına katlandım.
Çöl hattının Filistin hattından ayrıldığı Vadii Sarar istasyonuna yaklaştıkça, ağır ağır endişelendi. Trenler bu istasyonda saatlerce durur. Burada ne ağaç, ne yapı ne serin bir dakika vardır. Bir aralık dayanamayıp sordu:
– Bugün tayyare gelir mi?
– İhtimal gelir!
Arkadaşım bu ihtimalin niçin olduğunu anlayamadı. İstasyonda altı saat kaldık.
Ne güneşin bunaltan sıcağı, ne bu gencin güneşi unutturan ağır, uzun, mufassal sualleri bitti. Hareket edip ilk yokuşa tırmanınca, ben değişen havadan, o kalbine tekrar dönen emniyetten dolayı bahtiyardık.
Şen gözleriyle etrafına bakınıp asıl düşüncesini söyledi:
– Siz Siyonizme karşı mücadele etmekle aldanıyorsunuz, bu toprakları bizim kadar kimse imar edemez, çünkü bizim kadar kimse sevemez.
Nefret etmiştim.
‘Vadii Sarar’dan şimale gideceğinize, şarka dönseydiniz bir iki saat sonra bir takım top sesleri duyacaktınız. Siz bu topraklara buğday ekiyorsunuz, biz kanımızı ve kemiklerimizi gömüyoruz, demek istiyordum …”
Bugün..
Yahudi kaynaklarında İsrailoğullarının vaat edilmiş topraklara girişinin bir bayram olarak kutlandığını anlatmaktadır. Bu güne ‘Bişvat’ denmektedir.
Bişvat’ın simgelediği anlam; kutsal topraklarda bulunan ağaçların korunması, yenilerin ekilmesi ve gelecek kuşaklara yemyeşil bir dünyanın miras bırakılmasıdır. Tora’da, tarım ve ekim ile ilgili birçok yasa vardır. Bu yasalar insanlara doğaya değer vermeyi, ziraatçiliğin genel kaidelerini öğretmeyi ve doğayla tarım arasındaki dengeyi sağlayabilmeyi öğretmektedir.
Tu Bişvat gününde ağaç fidanlarının dikilmesi bir gelenek halini almıştır. Bu bir dini bayram olmadığı için özel bir duası yoktur. Mısır’dan çıktıktan sonra kutsal toprakları yurt edinmeye hazırlanan İsrailoğulları’na Tora’da verilen Tanrısal emir şudur;
“Oraya gireceğiniz zaman, toprak kazanmak için girişeceğiniz savaşlar eğer uzarsa oradaki ağaçlara kesinlikle zarar vermeyecek, korumaya alacaksınız. Onların meyvesini yiyebilecek, asla kesmeyeceksiniz. Siz her şeyi mükemmel bir şekilde bulduğunuz halde yine de gelecek nesiller için ekecek ve dikeceksiniz. Yaşınız ne olursa olsun, ömrünüzün yetip yetmeyeceğini düşünmeksizin dikeceksiniz ki, sizden sonra yetişecek olan çocuklarınız da sizlerin diktiğinden yararlanacaktır .”
İsrailoğulları’nın kutsal topraklar için yaptığı savaşların tarihi çok eskidir, dört bin yıl öncesi kadar. Ama aradan geçen bu dört bin yıl içinde Yahudiler bu tarihlerini hiç unutmamış, özel gün, ayin, Şabat, Sukot, Kipur, Purim diyerek hep geri dönüş özlemi içinde yaşamış ve çocuklarını bu umutla yetiştiriyorlar…
Ve son dakika haberi(17 Ekim 2023)..
Anadolu Ajansı: Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki El-Mamedani Hastanesi’ne hava saldırısı düzenlendiğini açıkladı.
Reuters haber ajansı saldırı da en az 500 kişi hayatını kaybettiğini duyurdu.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), abluka altındaki Gazze’de yerinden edilen Filistinlilerin sığındığı UNRWA’ya bağlı bir okulunun vurulması sonucu 6 kişinin öldüğünü duyurdu.
NELER OLUYOR
Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı İsrail’e “Aksa Tufanı” adıyla kapsamlı saldırı başlatmıştı. Gazze’den İsrail yönüne binlerce roket atılırken, Filistinli silahlı gruplar Gazze-İsrail sınırındaki Beyt Hanun-Erez Sınır Kapısı’na baskın düzenleyerek burayı ele geçirmişti.
CAN KAYIPLARI
Silahlı gruplar daha sonra buradan İsrail içindeki yerleşim yerlerine girmiş, İsrail ordusu da onlarca savaş uçağıyla Gazze Şeridi’ne saldırı başlatmıştı. Gazze’den düzenlenen saldırılarda 299’u asker 1400 İsraillinin öldüğü, 3 bin 968 İsraillinin yaralandığı aktarılmıştı. Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail’in saldırılarında Gazze’de 3 bin kişinin öldüğünü, 12 bin 500 kişinin yaralandığını duyurmuştu.
İşgal altındaki Batı Şeria’da da İsrail güçlerinin ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 61 Filistinlinin öldüğü, yaklaşık 1250 kişinin yaralandığı belirtilmişti.
Durum bu.
Kitap: İsrael/Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları/2013
[1] Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, s. 118-119.
[2] Tanah/ Yeşu, Bölüm 1.
[3] Yeşu, Bölüm 10: 29-35