Siyaset

Hatay.. ‘Bu İmam Ne Demek İstiyor’

Hatay Araptır diyen İmam Konakçı işin aslı ne demek istedi. Milliyet’te yer alan ifadelere göre;

“Hatay’ın çoğunluğu Arap’tır. Kürt ve Arap kardeşlerimiz var orada. Hala da öyle. O zaman da öyleydi. 1938’e kadar Fransız işgalindeydi. ‘Sınırın içinde mi kalsın dışında mı kalsın’ tartışmaları vardı. Ezan yasağı 1932’de geldi. Fransızlar, ezanı Hatay’daki Müslüman köylerinde, camilerinde yasaklamadılar. Yine Fransız işgalindeki Hatay merkezinde, köylerinde ezan ‘Allahu ekber’ diye okundu 1938’e kadar. 1938’de Hatay Türkiye topraklarına katıldığında ilk yapılan iş ezanın yasaklanması oldu. Yani Fransız’ın yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptılar” demiş..

Yani?

Bu imam ne demek istedi, diyorsanız, bir zamanlar Fesli Kadir ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ demişti, şimdi bu imam ‘keşke Fransız galip gelseydi’ demek istiyor, mesele bu ama hepsi bu değil. Bu iş medyada sık sık siyasetçiler tarafından kodlanan 1071,1453 ve 2023 yıllarıyla bağlantılıdır.

Şimdi imam Konakçı’nın bu laflarıyla bu siyasetin uzun süredir beri kullandığı, işitenin de ‘çıldırmış olmalı bunlar’ diyerek şaşkınlık içinde kaldığı 2071, 2053, 2023 kodları, tüm bu anlatılanların ışığında masaya serildiği zaman, karşımıza çıkan resmin hedefinde Anadolu ve Türk varlığı olduğu artık kesindir.

Düşünsenize, gelecek yılın tarım politikasını öngöremeyip Rus buğdayına muhtaç kalan bir zihniyet, 50 yıl sonrasının hedeflerini şimdiden açıklayabiliyor. Açıklanan yıllar da ne ilginçtir ki Anadolu’nun kapılarını Türk hakimiyetine açan tarihin dönüm noktaları oluyor.

Bu bir tesadüf olabilir mi?

Bugün karşımızda duran bir siyaset, bu tarihi kodlar üzerinden bir rövanştan söz edebiliyorsa, bu rövanşın aynı tarihi yeniden yazmak üzerinden yapılabileceğini düşünmek çok mu akıl ötesi olur? Açıkçası bu rövanş, Malazgirt zaferinin rövanşı mı olacaktır?

Aynı bakışla bu rövanş Kontinopolis’in İstanbul’a karşı, denize dökülen Yunan’ın  Başkomutan Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyet’e karşı bir rövanşı mıdır?

Tüm bunları artık düşünmek zorundayız, çünkü bu siyasetin ‘zafer kazanacağız’ diyerek ifade ettiği 2023 seçimleri, hayal edilenin çok daha ötesinde bir öneme sahiptir. Söyledikleri ‘zafer’ kazanılırsa eğer kökleştirilecek olan bu sistemde bir daha seçim yapılmasına gerek kalmayabilir.

Görüyorsunuz işte, şu anda Cumhurbaşkanlığı partileştiği gibi, Genelkurmay Başkanlığı da partileşiyor, bu tabana yayıldığında Cumhuriyet, ‘Parti Devleti’ olmakla kalmıyor, vatandaş da partili oluyor.

 Şu anda dahi, Anayasa’nın teminat aldığı hak ve özgürlükleri kısıtlayan, bağımsız olması gereken yargıyı yönlendiren ve muhalif düşüncelere sahip her kişi ve demokratik yapıları hedefe koyduğu anlaşılan bu siyaset, söylediği ‘zafer’i seçimde kazanabilirse, bu aynı zamanda 2053 ve 2071 hedeflerine giden yolun da açılmış olacağı anlamındadır.

Kaldı ki daha geçenlerde Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, ‘2023 yılı bir anahtar, gerçek bir anahtar. 2023 yılından sonra da 2053’e doğru yapılacak olan hazırlıkların kapısını açacak bir seçime gidiyoruz’ demedi mi? Neyin hazırlığıdır bu, sorulmaz mı hiç? Bu hep aklınızda olsun..

Ayrıca, bu işin ‘zafer’ kazanmakla bitmeyeceğini de hepimiz anlamalıyız. Bu siyaset intikam çukurundan gelen bir siyaset. Hatırlayınız Taşnak PKK’nın Cizre sokaklarında ‘intikam timi’ yazılı tişörtleri giyerek nasıl gövde gösterisi yapmış olduğunu, Garo Paylan’ın Gazi Meclis’e vermiş olduğu ‘Türkler soykırım yapmıştır’ diyen kanun teklifini. Sözde soykırımı Türkler yapmıştır diyen ABD Başkanı Biden’a karşı ‘Hamdolsun’ diyen Erdoğan tavrını…

Çerçevesi çizilen bu siyasi kodlar üzerinden zaten niyetini ortaya koymuş bu siyasete karşı, eğer ki uyanılmaz ise, bu vatan topraklarında  ‘Ne Mutlu Türk’üm’ diyerek Atatürk ve Cumhuriyete sahip çıkan sağlam yüreklerin varlığını sürdürme şansı da kalmayabilir. Bu çerçevede, gelecek nesillerin hangi koşullarda yaşayabileceğini düşünmek bile şimdiden insanın yüreğini daraltıyor. Bunu size bir endişe kaynağı olsun diye anlatmıyorum, zaten en baştan beri anlatılanlar yan yana getirildiğinde ortaya çıkan bu resim, şu anlatılanların çerçevesi içindedir.

Öte yanda, bir siyasi partinin geleceğe dönük vizyonu çerçevesinde bu kodlar, tek başına seçmeni konsolide edebilmek adına açıklanmış, sadece bir siyasi propaganda aracı olsaydı, tesadüf deyip geçecektiniz ama öyle değil. Hatırlayınız Cumhuriyet’in tapusu Lozan’ın Sevr üzerinden nasıl tartışmaya açıldığını.

Hatırlayınız ‘AKP sayesinde Türk olmaktan kurtulduk söylemlerini. ‘Türk diye bir ırk yoktur, Ege’de şehitlikler düzmecedir’ provokasyonlarını… Hiçbiri aklınıza gelmiyorsa, hatırlayınız ‘keşke Yunan galip’ gelseydi diyen bir zihniyetin Saray’ın başköşesinde ağırlandığını. Aynı çerçevede dikkat ediniz, Erdoğan’ın ayaklarımız altına aldık dediği milliyetçiliğin sadece Türk ve Kürt’e yönelik olduğuna. Her türlüsü diyor ama Taşnak demiyor, Pontus yok, sadece Türk ve Kürt üzerinde vurgu yapılıyor. Bu bir dışavurumdur.

Bu Anadolu tarihinde birbirine karşı açtığı bir savaş olmayan ve milli mücadelede bir bütün olarak vatanın işgalden kurtulabilmesi için omuz omuza savaşan Kürtler ve Türkler bu dışavurumla hedef gösteriliyor. Yanlış anlaşılmasın, baştan beri Kürt kardeşlerimiz üzerinden nasıl bir tuzak kurulduğunu anlatmaya çalıştığımız için bu vurguyu yapıyorum. Yoksa elbette ki Cumhuriyeti kuran Türkiye halkı içerinde her kimliğin bu mücadeleye katkı vermiş olduğunu biliyoruz.

Mesele şu anda çok başka. Bugün memlekette Ermeni sorunu var, toprak istiyor, tazminat istiyor, soykırım gibi bir insanlık suçuyla Türk Milletini mahkum ettirmek istiyor. Ama siz kalkıp ‘Ermeni sorunu var’ demek yerine çıkıp ‘Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldık diyebiliyorsunuz. Öte yanda Türk Milletinin öz be öz evlatları olan, tarih boyu bir iç savaşa girmemiş Kürt kardeşlerimizi ‘sorun’ olarak algılatabilmek için her çabayı gösteriyorsunuz.  Ama memlekette Pontus sorunu var, Yunan sorunu var, adalarımız işgalde, haritalar yayımlanıyor, kalkıp da Pontus milliyetçiliğini ayaklar altına aldık demiyorsunuz, Rum demiyorsunuz, Ermeni demiyorsunuz. Ne anlama geliyor bu?

Peki ya BOP…

Erdoğan eşbaşkanıdır değildir bilemem, ama bizzat canlı tanıklığımla ve 17 yıldır yapılan araştırmaların desteğinde son 43 yıldır izlenen siyasetin sonuçlarını açık görebiliyorum. Düşününüz Özal siyaseti için ‘İhaneti Gördüm’ diyen benim. Türk Ordusuna bu siyaset eliyle kumpas kurulduğunda ‘İhaneti Yaşamak’ diyen, işte bu satırları size yazan yürek. Tekrara düşmeden, açık açık söylüyorum, bu siyasetin aldığı karar ve yaptığı uygulamalar İsrail’in Ortadoğu Planı  ile bire bir örtüşmektedir.

 Bu siyasetin Barzani ile geliştirdiği ilişkiler ve Suriye’de Esad rejimini devirmek için yapılanlar, ABD’nin Ortadoğu Projesi  ile bire bir örtüşmektedir.

Şimdi ‘neden bunu bize yapıyor bu siyaset’ diye soruyorsanız, bunu bir çırpıda izah edebilmek mümkün değil. Ancak bu noktada tarihçi ve ilahiyatçı aydınlarımıza büyük bir vazife düşüyor, aydın suskunluğu artık bozulmalıdır. 

Uğur Mumcu’nun ilk kez kamuoyuna duyurduğu Tarikat-İsyan arasındaki bağlar çözülmelidir. Düşünüz bir başımıza yola koyulup ‘Saray’daki Gizli Tarikat’ diyerek Cübbeli’nin tarikat Halifesi Şeyh Halid’in günümüze gelen bağlantıları ortaya koyulabiliyorsa, bir ilahiyatçı aydının araştırmaları neleri önümüze serebilir, bir düşünün. Aynı şekilde Barzani-Tarikat ilişkisi ‘Yanlış İttifak’ adıyla sizlere bilgi sunabiliyorsa, aydın bir tarihçi buradan yola çıkarak günümüz siyasetiyle ilgili ne bağlar ortaya koyabilir, bir düşünün.

İçine düşürüldüğümüz bu çıkmazdan bilginin gücüyle kurutulabilmek için çağrı yapıyorum aydınlara; anlatın, Halidi Tarikatı nedir, Osmanlı’dan günümüze siyasetle olan bağları nedir, Cumhuriyete karşı tertiplenen isyanlarda bu tarikat şeyhlerinin küresel güçlerle olan bağları nedir, anlatın ki nasıl bir çukura düşürülmüş olduğumuzu görelim.

Hala ‘Neden yapıyor bunu bu siyaset’ diyorsanız, verebileceğim açık ve net yanıt şudur; alıp başımıza taç ettiğimiz bu Müslüman siyaset bize hizmet etmiyor. Adaların işgaline gözyummakla Yunan’a, Fener Patrikhanesine karşı uyguladığı devlet protokolüyle Ortodoks Kilisesi’ne, özelleştirme ve Türk kimlik satışı yoluyla Araplara, Esad rejimini devirmeye çalışmakla İsrail’e, Barzani’ye bağımsızlık yolunu açmakla ABD’ye hizmet ediyor ama biz Türk Milletine hizmet etmiyor.

Bu görmek durumundasınız. Bize bizden başka bir kimsenin yardım edebileceğini asla düşünmeyiniz. Buna karşılık, kendi vatanımızda sığınmacı pozisyonuna düşürülmeye de izin verilebileceğini kimse hayal etmesin.

Kod 2023 işte budur; Türk tarihini Türk Milletine karşı Bizans kodlarıyla yeniden yazabilmek.

Görüyorsunuz, ‘İleri demokrasi’ denilerek insanlarımız etnik ve dinsel temelde ayrıştırılıyor. ‘İnsan hakları’ denilerek Kürt etnik kimliği üzerinden, ülkemizin bir kısmında Taşnak/ PKK devlet içinde devlet oluyor, çaresizliğe düşürülen halkımızın yönetimi ele geçiriliyor. ‘Sıfır sorun politikası’ denilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti yalnızlaştırılıyor.

 Dinlerarası diyalog’ adıyla Anadolu’da Haçlı misyonerliğinin kapısı açılıyor, zemin hazırlanıyor. Kumpas olduğu açığa çıkmış, bitmiş bir dava üzerinden yine ‘Kod Ergenekon, kod Balyoz’ denilerek Türk Ordusu etkisizleştiriliyor.

 ‘Özel okullar’ denilerek milli eğitimden uzaklaşılıyor, en zeki çocuklarımız sınavlar yoluyla elimizden alınarak devşiriliyor. ‘Özelleştirme’ denilerek Anadolu’nun zengin yer altı ve yer üstü kaynakları yabancılara devrediliyor. ‘Pandemi vuruyor, zamlar vuruyor, alım gücü düşüyor, buna çare ‘kredi al’ diyorlar, millette zaten para yok, ama borçlandırılıyor. Böyle Türk Milleti bu siyasete karşı tepkisizleştiriliyor.

Ve tüm bunlar da neden yapılıyor biliyor musunuz; Anadolu’nun insan ve ekonomik kaynak yönetimini ele geçirmek, Anadolu’daki Türk varlığı ve kimliğini zaman içerisinde tarihten silmek ve böylece Haçlı seferlerini sona ulaştırabilmek için. Yani eski Roma ve Bizans’ı yeniden dünyaya getirmek için.

İşte gidişatımız budur.

Bin yılı aşkın bir süredir Anadolu’yu silah gücüyle elimizden alamayanlar kılık değiştirmiş, elinde para dolu çantalar, elinde Kuran’ı Kerim, ağzında besmele olan bir siyasetle karşımıza çıkmışlardır. Atatürk’ün Nutuk’ta büyük suikast diyerek bizi uyardığı tehlike de işte budur.

Burada mesele bu tehlikeyi görebilmektir.

Başta dedim ya… 30 yıl Türk Ordusunda şanla şerefle hizmet, terör ve kaçağa karşı mücadele, evlatlarımızın tanık olduğum şehadetleri, hafızalardan hiç gitmeyen anılar bir köşede, son 17 yıldır gece gündüz demeden bitmeyen bir araştırma, topluma sunulan 14 eser, artık taşıması zor ağır bir yük gibi omuzlarıma çöken bilgiler öbür köşede. Açıyorum pencereyi, bakıyorum ülkeme, işte gördüklerimi yazdım sizlere.

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Başa dön tuşu