Video

Ecevit.. ‘Çandar’ın Kehaneti’

1989 Eylül’ünde, Irak’ın Başkenti Bağdat’ın güneyindeki kimyasal silahlar üreten El-İskenderiye askeri kompleksi korkunç bir patlamayla yerle bir olmuştu. Yedi yüzden fazla insan ölmüş, yüzlercesi de ömür boyu sakat kalmıştı.

Olayın sorumlusu olduğu iddia edilen aslen İranlı bir İngiliz vatandaşlı olan Farzad Bazoft tutuklanmış, yargılanmış ve idam edilmişti. Buna karşın Saddam’a yönelik uluslararası tepkiler gittikçe artıyordu.

28 Mart 1990’da, Londra’nın Heathrow havaalanında yapılan bir operasyonda ele geçen malzemeler, Saddam’ın kitle imha silahları ürettiği yönündeki kuşkuları daha da arttırmıştı; Britanya gümrük daireleri muhafızlarınca askeri kullanıma özgü elektrikli ‘Kritronlar’ ele geçirilmiş; bu parçaların nükleer silahlarda patlayıcı eleman olarak kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştı.

Bu hassas parçalar, San Diego Kaliforniya’daki bir firma tarafından üretilmişti. Malzeme TWA’nın bir kargo uçağıyla Londra’ya gönderilmiş ve iki hafta boyunca transit bölgesinde stok edilmişti. Gümrük ajanları, tam da yükün Bağdat’a doğru havalanmaya hazır bir Irak havayolları uçağının bagajına yerleştirileceği anda duruma el koymuş; olayda ikisi Iraklı, bir Lübnanlı ve diğer ikisi İngiliz olmak üzere beş kişi tutuklanmıştı.

Saddam artık bu Bazoft olayı, Heathrow havaalanında ele geçirilen askeri malzemeler ve ABD’nin dirsek çevirmesi karşısında uluslararası bir kampanya ile karşı karşıya bulunduğundan daha o zamanlar kuşku duymaya başlamıştı …

Ecevit Sorunlarla Karşı Karşıya…

Birleşmiş Milletler Silah Denetçileri Irak’ta uygun bir çalışma ortamı bulamıyor, dolayısıyla Saddam’da böylesi bir silahın varlığı da kanıtlanamıyordu.

8 Kasım 2002’de alınan 1441 Sayılı Karar’la BM, Irak’ı koşulsuz işbirliğine çağırıyor, ayrıca bu işbirliği için bir takvim sunmasında ısrar ediyordu.

Irak, 7 Aralık’ta söz konusu takvim çerçevesinde elindeki kitle imha silahlarının listesini BM’e göndermiş ancak bu kez de ABD bunu tatmin edici bulmamıştı.

27 Ocak 2003’te, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı(IAEA) Başkanı Muhammed El-Baradai ile silah denetçilerinin(UNMOVİC) Şefi Hans Blix, 60 günlük incelemenin ardından ilk raporlarını BM’e sunmuş ancak bu da yeterli görülmemişti. Kriz büyüyordu…

Bu sırada Türkiye’de neler oluyordu?

Türkiye’de Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümeti Irak krizini endişeyle karşılamıştı ama sorun sadece bu değildi…

Kriz bir yana, Başbakan Ecevit üç ayrı sorunla daha karşı karşıyaydı, başta Ecevit’in gittikçe ağırlaşan sağlık durumu geliyor ve bunu da ABD’den gelen Kemal Derviş’in öncülüğünde hız kazanan DSP içindeki parti içi çekişmeler izliyordu.

İkinci önemli sorun, koalisyon ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘AB’ye uyum yasaları’ adı altında Meclis’e getirilen ‘Kürtçe eğitim’, ’idamın kaldırılması’ ve ‘Kürtçe yayın’ konularına karşı bir tavır almasıydı. Nitekim bu gerekçelerle erken seçim isteyecek ama yine de bu uyum yasaları geçecektir.

Ve nihayetinde Ağustos ayı yaklaşıyordu, yeni komuta heyeti şekillenecekti; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin uzatılması meselesini Başbakan Ecevit’in çözmesi gerekiyordu.

Bu üç ana noktada yığılan sorunları da ABD’nin olası bir Irak harekatında Türkiye’den talepleri izliyordu. Hepsi üst üste gelmişti…

Ecevit Hükümeti neden peş peşe dizilen bu sorunlarla aniden karşı karşıya gelmişti?

Tam böylesi bir süreçte, gazeteci Cengiz Çandar’ın Yeni Şafak Gazetesinde bir yıl önce dillendirmiş olduğu bir siyasi analiz gündeme damgasını vuruyordu.

Çandar’a göre ABD Ecevit’i istemiyordu.

Çandar bunu Ecevit’in ABD politikalarına körü körüne itaat etmeyişine bağlıyordu;

 ‘Tüm yazılarda Ecevit’in Saddam’a ve diğer Irak yöneticilerine ‘sevecen’, Amerika ve İngiltere’ye ilişkin olarak ise ‘kuşkucu’ bir dil kullandığı dikkatlerden kaçmıyor. Körfez Savaşı’ndan önce ‘iktidarda olmadığı’ için ‘ilk defa üzüldüğünü’ Saddam’a açıklayan Ecevit’e bir ‘ilahi el’ yardım etmiş olmalı. Irak’ta Saddam Hüseyin rejimini hedef alan bulutların Washington’da koyulaşmaya başladığı sırada Ecevit iktidarda. Tarih, Ecevit’e içinde ukde kalmaması için cömert davranmış olmalı’.

Bu neyi ifade ediyor?

Bülent Ecevit, Türkiye’de Başbakan kaldığı sürece, Türkiye’nin Amerikalıların girişmek istediği Saddam Hüseyin’i devirme operasyonuna dahil olmasının pek zayıf bir ihtimal olduğuna’…

Bir başka ‘şey’e daha işaret ediyor:

Eğer, Afganistan’daki Taliban rejimine yönelik olarak başlatılan ‘terörü ve terörist barındıran ve üreten rejimleri hedef alan ‘kampanya’nın içine -her ne pahasına olursa olsun- Irak’ı alarak genişlemesi bir ‘Amerikan politikası’ halini alırsa; o gün geldiğinde Bülent Ecevit, Türkiye’de Başbakan olarak bırakılmayacaktır.’

Cengiz Çandar böylesi kesin bir yargıda bulunma cüretini nereden almıştı?

Şimdi biraz geriye gidelim…

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Katar Emiri Halife El-Tani onuruna 25 Aralık 2001 günü verdiği yemekte Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu ile görüşmüştü.

Ecevit, ABD’nin Irak’a müdahalesi ve doğabilecek sonuçlarının ne olduğunu sorduğunda Kıvrıkoğlu’nun verdiği yanıt aynen şöyleydi ;

‘ABD’nin müdahalesi halinde Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti gündeme gelebilir. Böyle bir şeyi hazmedemeyiz. Türkiye buna kayıtsız kalamaz. Irak zaten fiilen üçe ayrılmış durumda. Irak’ın resmen üçe ayrılmasını Türkiye, Rusya, İran, Suriye, kısaca tüm Araplar kabullenemez. Arap topraklarında etnik başka bir ülkenin kurulmasını kimse hazmedemez’.

Yani Genelkurmay, ABD’nin Irak’a müdahalesiyle ortaya çıkması güçlü bir olasılık olan bir Kürt devletini Türkiye’ye yönelik bir tehdit olarak algılıyordu.

Öte yanda, ABD’ye giderken Fikret Bila’ya verdiği şu beyanattan Başbakan Ecevit’in de Kürt devleti fikrine sıcak bakmadığı anlaşılıyor;

‘Başkan Bush’a söyleyeceğim şu olacak; Irak işini çözersek büyük başarı olur. Ayrıca Kuzey Irak’ta Kürt devletini kabul edemeyeceğimizi, Türkmenlerin haklarını gözeteceğimizi, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini ve müdahale halinde ulusal güvenlik ve çıkarlarımız doğrultusunda askeri açıdan da seyirci kalamayacağımızı ileteceğim.’

Ecevit, 16 Ocak 2001 Başkan Bush’la görüşmeden önce de bu tavrını ABD Dışişleri Bakanı Grossman’a bildirmişti;

‘Irak parçalanmamalı. Bu Türkiye için çok olumsuz sonuçlar doğurur. Irak’taki çözülme bölgede büyük istikrarsızlığa sebep olur. Bu bakımdan Irak’ın toprak bütünlüğü çok önemli. Türkmenler ezilebilir. Güneyde Şiiler İran’ın etkisine girebilir.’

Yani Başbakan Ecevit, olası bir ABD harekatına destek vermeyecekti.

Çandar’ın, ‘ABD Ecevit’in başta olduğu bir Türk Hükümeti ile Irak’a savaş açamaz’, sözünün altında neyin yattığı artık anlaşılmıştı; Ecevit devrilecekti…

Peki nasıl?

Ecevit Hükümeti’nin devrilmesi sürecini bir yanda MHP liderli Bahçeli’nin amacı dışında yaptığı erken seçim çağrısı, öte yanda Kemal Derviş’in iktidarın temelini oluşturan DSP’yi parti içi sorunlara çekmesi tetikleyecektir.

Gerçekten de 3 Kasım’da erken seçime gidilecek ve tarihler 20 Mart 2003’ü gösterdiğinde ABD Saddam’a karşı harekete geçerken Ecevit başbakanlıktan düşmüş olacaktır.

Türk tarihi böylesi hassas bir süreçte ortaya çıkan erken seçim çağrısı ile Kemal Derviş’in DSP’ye karşı almış olduğu pozisyonu elbet değerlendirecektir…

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Büyük Suikast/ Kürt Gerçeğinde Bilmediklerimiz

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, araştırmacı yazar. Terör ve siyaset üzerine yayımlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu