Çavuşoğlu.. ‘Erbil Vakası’
Tarih: 10 Haziran 2019.
Dışişleri Bakanı, Erbil’e giderek Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yeni başkanı Neçirvan Barzani’nin yemin töreninde yer aldı. Çavuşoğlu, törende “Kürdistan şehitleri” için yapılan saygı duruşuna da katıldı.
‘KÜRDİSTAN ŞEHİTLERİ’ İÇİN SAYGI DURUŞU
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, önceki gün Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) yeni başkanı seçilen Neçirvan Barzani’nin yemin törenine katılmak üzere IKBY’nin merkezi Erbil’e gitti. Çavuşoğlu burada Barzani’nin yanı sıra Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, IKBY’nin eski Başkanı Mesud Barzani, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani ve Irak Türkmen Cephesi lideri Erşat Salihi ile görüştü. Yemin törenindeki bir olay ise dikkat çekti. Çavuşoğlu ve salondakiler “Kürdistan şehitleri için” saygı duruşunda bulundu.
Şimdi hatırlayınız..
Dişişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’yi kutlamaya gittiği günü. Mesut Barzani ile birlikte ‘Kürdistan Şehitleri’ için yapılan saygı duruşunu hatırlayınız.
O günleri hatırladığınızda, belki diyebilirsiniz ki, Irak’ın toprak bütünlüğü içinde bir yönetim, Barzani de bunun başkanı, bayrak yönetimin bayrağı. Saygı duymalı deyip geçebilirsiniz ama iş öyle değil… Burada selam duran o değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Çavuşoğlu Dışişleri Bakanı bu devletin ve ona bu görevi veren de bu devletin başkanı. Söz konusu Devlet olunca ve bu devlet de bizim olunca, elbette ki iş değişecek. Yeri geldi şimdi yine hatırlayınız, Barzani resmi yayın organı Rudav bu bayrak için ne demişti,
Tarih: 17 Aralık 2015. Barzani’nin yayın organı yazıyor, haber aynen şöyle;
“Her yıl Kürt milleti, 17 Aralık’ta bayrak gününü kutluyor. Kürdistan’ın dört parçasından gençler, 17 Aralık ‘Kürdistan Bayrağı Günü’ dolayısıyla ortak mesaj yayımladı. Kürdistan Demokrat Gençleri Birliği (Güney), Kürdistan Gençlik Hareketi (Kuzey), Kürdistan Demokrat Gençleri Birliği (Doğu) ve Kürdistan demokrat Gençleri ve Öğrencileri Birliği (Batı) tarafından duyurulan mesajda şöyle denildi:
‘Kürdistan Ulusal Bayrağı, 1920’de Hoybun Cemiyeti tarafından Kürtlerin bağımsızlığının nişanesi olarak kullanıldı. Cemiyet, tüm eylem ve çalışmalarında kullanılmak üzere, 1927’de Ağrı Dağı’nda ulusal bayrak olarak göndere çekildi. Bugünkü gibi Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti de Kürdistan bayrağını, 69 yıl önce Mahabad’da dalgalandırdı. Qazî Muhammed, asılmadan önce bayrağı Mele Mustafa Barzani’ye vererek, Kürtlük’ün sembolü olarak her zaman dalgalanmasını vasiyet etti. Bugün Kürt gençleri, bu bayrağın her zaman dalgalanması için canlarını feda ediyor. Bu bayrağın gölgesi altında Kürdistan’ın kahraman peşmergeleri IŞİD teröristlerine karşı savaşıyor. Ölümsüz Mele Mustafa’nın kutlu yolu ve Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin diplomatik başarısı sayesinde Kürdistan bayrağı meydanlarda ve uluslararası törenlerde, diğer ülkelerin bayrakları yanında yerini alıyor. Bu kutlu günde bizler, yani dört parça Kürdistan’ın gençleri olarak, Kürt halkına çağrımız, Kürdistan milli projesine sahip çıkalım ve birlikte bağımsızlığın temelini atalım.”
Haber bu. Şimdi adım adım gidelim…
Dört parçalı Kürdistan, neydi bu dört parça? Kuzey, güney doğu, batı.
Barzani’nin kuzeyinde hangi ülke var; Türkiye.
Yani bu Barzani, Çavuşoğlu’nun selam durduğu bu Barzani, Doğu Anadolu’nun Kuzey Kürdistan olduğunu söylüyor, değil mi?
O zaman düşünmeye başlıyorsunuz, içinizden ‘yahu benim devletim Kuzey Irak Kürdistan diyorsa eğer, bu gerçekten de dört parçaymış’ demeye başlıyor, alışıyorsunuz. Ama sonra akıl isyan ediyor, bir anda kafanızda şimşek çakıyor, ‘yahu bu kuzey dedikleri Türkiye yani benim vatanım’ diye düşünürken, şimşek hızıyla aldatılmış olabileceğiniz aklınıza geliyor.
Çıkıyorsunuz, bu siyaseti bir uyarayım, diyerek ‘yahu şu hadsize haddini bildirin bari’ diyorsunuz. Aldığınız cevap; ‘Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim Lideri Barzani, hoşgeldiniz’ oluyor. İş burada kalsa laf deyip geçecek, yatıp kalıp Allah’a dua edeceksiniz ama durmuyor ki…
Çıkıyor Çavuşoğlu, bu hadsizin ayağına gidiyor. Bi de selam çakıyor, kime?
Dört parçalı Kürdistan bayrağına. Bu yetmiyor, hazırola geçip bi de saygı duruşu çekiyor. Kime? Evlatlarımızın katillerine, onbinlerce kardeşimizi katledenlere, köylerimizi, karakollarımızı, ocaklarımızı yakıp yıkanlara. Mesajın anlamı işte bu, ama hepsi bu değil, dahası var..
Barzani’nin kod Hoybun üzerinden verdiği mesaja daha yakından bakılırsa, iş yine değişiyor..
Burada Kürdistan Ulusal Bayrağı’nın 1920’de Kürtlerin bağımsızlığının nişanesi olarak göndere çekilmiş olduğu ileri sürülüyor. Hoybun tarafından 1927’de Ağrı Dağına ulusal bayrak olarak asıldığı anlatılıyor. Mahabad’da bu bayrağın dalgalandırıldığı yazılıyor. Ruslar bu devleti yıktığı zaman emanetçinin Mele Mustafa Barzani olduğu ve bugünkü Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine bu bayrağın geçtiği söyleniyor. Ama en önemlisi, tüm bu olup bitenin tarihsel sürecine Hoybun ‘kaynak’ gösteriliyor.
Burada anahtar; ‘Hoybun’
Nedir bu Hoybun..
Hoybun, Ermeni Taşnaksutyun çetesiyle ayrılıkçı siyasi Kürtçülerin birlikte kurduğu örgütün adıdır. BOP haritası ortaya çıktıktan sonra, ekranlarda farklı kılıklar içinde varlığını gösteren bu örgüt, Kürt kardeşlerimiz üzerinden Türk Milletine karşı kurulmuş, tarihin en sinsi ve kalleş tuzağıdır.
Bu ihanetin belgesi de 1930 Ağrı isyanıdır…
Türk tarihine Ağrı ayaklanmaları olan geçen isyanlar aslında şu an anlamaya çalıştığımız Hoybun örgütünün gerçek yüzünü açığa vuruşu açısından önemlidir. İsyan üç yıl sürmüş, 14 Eylül 1930’da bastırılmıştır. Bu örgütün içinde yer alan Kürt kılığındaki isyancılar -ne yazık ki- kardeşlerimizi de bu tezgahın içine çekmeyi bilmiştir.
Uğur Mumcu, bu tezgahın bir Hoybun işi olduğunu yıllar önce açıklamış olmasına karşın, sonrasında topluma yeterli bilgi verilmeyişinden, isyanların ardındaki kişi ve örgütler varlığını gizlemeyi becerebilmiştir. Ta ki BOP haritasıyla birlikte ABD’nin gerçek niyet ve emelleri bugün ortaya çıkınca, artık saklanma gereği de kalmamıştır.
Aslında hepimiz bakıyoruz, görüyoruz ama bakılanla görülen bir değil. Ne ağır trajedidir ki Cumhuriyetin nasıl kurulmuş olduğu unutulmuş, Türkiye’yi hedef alan bu projenin içimizdeki unsurları, her ne kadar hergün karşımıza çıkıyor olsa da, dün ile bugün arasındaki bağ kurulamadığı için, toplum nasıl bir tezgahla karşı karşıya olduğunu bir türlü göremiyor.
İşte bugün Türkiye 2023’e hazırlanıyor. Ancak aydınların bu suskunluğu ekranların körlüğüyle bir araya gelince, seçimlere yönelik ‘ne pahasına olursa olsun mutlaka kazanmalıyız’, ‘Yüz yıllık davadır bu, bir hesaplaşma’ şeklinde kullanılan ifadeler, toplumu bu işin arkasını görmeye çalışmaktan çok endişeye sevk edebiliyor. Oysaki hepimizin ‘Ne var bunun arkasında’ diyerek araştırmaya koyularak bu işi çoktan çözmüş olmamız gerekiyordu, ama bu olmadı. Şu an yapmaya çalıştığımız, işte bu aydın suskunluğu bozabilmek.
Uğur Mumcu anlatıyor;
‘Hoybun, İhsan Nuri ve Kürtler arasında, ‘Bro Herski Telli’ adıyla tanınan Celali aşiretinden İbrahim Ağa’ya paşalık unvanı vererek Ağrı’ya gönderdi. İhsan Nuri ‘olağanüstü askeri komiser’ olarak Ağrı Ayaklanması’nın başkomutanlığını üstlenmişti.’
Burada geçen İhsan Nuri, Türk ordusunda piyade yüzbaşı iken, İngiliz tezgahıyla kıt’asını terk ederek 1924 Hakkari/ Nesturi isyanına katılan, sonrasında Nesturilerle birlikte kaçıp İngilizlere sığınan İhsan Nuri’dir. Mumcu bu bağlantıları da açıklıyor, işte;
‘ 28 Haziran 1930 günü, Tahran’dan askeri ataşe R. Dodd, Ermeni Ruben Paşa’nın İngiliz Büyükelçiliği’ne başvurarak Kürtler için silah istediği de haberini vermişti. Ayaklanma sırasında, İngiltere’nin Tebriz’deki Başkonsolosu Stonhope Palmer’den Londra’ya, Dışişleri Bakanlığı’nda görevli Sir Clive’ye gönderilen 11 Ağustos 1930 gün ve 145 sayılı gizli raporda, ünlü İngiliz casusu albay Lawrence’nin Kürtlere yardım ettiği yıllar sonra açıklanacaktı. Harekat sonunda ayaklanma liderlerinin bir kısmı öldürüldü, bir kısmı saklandı, bir kısmı da İran’a kaçtı; aralarında İhsan Nuri ve Ermeni Baron Vahan da bulunuyordu.’
Ermeni Baron Vahan, 1915 Van Ermeni isyanının elebaşısı Vahan Papazyan’dır. İsyancılara lojistik desteği sağlayan Hoybun’dur. İsyanın arkasında hem Ruslar hem İngilizler vardır. Örgütün elebaşlarından Süreyya Ali Bedirhan ABD’ye giderek Ermenilerin desteğini almıştır.
Tarihçi Ahmet Uçar -belki de ilk kez- Barzanilerin Hoybun bağını da deşifre etmiştir, işte;
“Oramar(Dağlıca) hudut bölüğü asiler tarafından kuşatılmışsa da bu kuşatma hava kuvvetlerimiz ve komşu hudut bölüklerinin yardımı ile kırılmış, İran’a doğru kaçan Barzaniler ve onların Oramar’daki işbirlikçilerinden oluşan asilere büyük kayıplar verdirilmişti. Hoybun örgütü bu isyanı da bir propaganda malzemesi olarak kullanmış, uydurma rakamlarla “Olayda Türk birliklerinin 4.000 kayıp verdiğini, Türk hükümetinin 500 köyü yıkıp 12.000 kişiyi öldürdüğünü” ileri sürerek bunu Ermeniler aracılığı ile temas kurduğu Amerikan kamuoyuna da duyurmuştu” .
Bu Barzani, Erdoğan’ın Diyarbakır’da ‘kardeşlerim’ diyerek kucakladığı Molla Mustafa Barzani’dir. Dağlıca saldırısı yedi gün sürmüş, çıkan çatışmalarda dört asker şehit düşmüş, dört asker de yaralanmıştır. Ama Erdoğan bunu hiç söylemedi.
Gelelim bugüne…
Hoybun hakkında birbiri ardına kitaplar yazılıyor. Özellikle bugüne kadar gizli kalmış isimler peş peşe sıralanıyor. Belli ki yine bir mesajlar gidip geliyor, dolaşıyor yine birilerine kodlar üzerinden sinyaller veriliyor. Alın işte daha dün Erdoğan ‘Kandil’ diyerek gizli olması gereken hedefi açığa vurdu. Bu yetmedi, ardından ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ diyerek Suriye’ye harekat sinyali verildi. Bu da yetmedi ‘Münbiç ve Tel Fırat’ kodları üzerinden çok gizli olması gereken askeri hedefler daha şimdiden ifşa edildi.
Neden? Allah göstermesin… Bu güvenlik açığı yüzünden yarın bir şehit haberi gelirse, bir vatandaşımız hayatını kaybederse, bunun hesabını kim verecek?
Alın şimdi buradan dönün Hoybun’a…
Ne zaman ki, ABD/ İsrail’in gerçek niyet ve emellerini, BOP kodları üzerinden Türkiye’nin hedefte olduğu dünyaya ilan edildi, işte o zaman Hoybun ve Bedirhaniler üzerinden kitaplar piyasaya çıkmaya başladı. Bir adım daha öteye geçeyim. Bugüne kadar yazılmayan ‘Halidi Tarikatı’ üzerine de yayınlar bir bir raflarda yerini almaya başladı. Üstelik bu yayınlar üzerinden toplum bilgilendirmek yerine, siyaset ve yönetimde yeni yüzlere, yeni isimlere hazırlanmaya başladı. Her ne kadar onlar sayesinde bu tarikat deşifre edilerek ‘Saray’daki Gizli Tarikat’ adlı eser topluma kazandırılmış olsa da, bu toplumu uyarmaya yetmedi, çünkü arkasındaki dünya çok büyük.
Bugün…
Hoybun örgütünü ‘sanki çok matah bir şeymiş gibi’ kamuoyuna duyuran yazarlardan biri de Rohat Alakom’dur. Alakom, Bedirhahanoğullarını öne plana alarak Ağrı isyanlarının ardında Hoybun olduğunu -ne maksatla olduğu bilinmez- açık açık yazdı, işte sözleri:
‘1927-1930 yılları arasında Ağrı Dağı ve çevresinde meydana gelen Ağrı ayaklanması, Hoybun örgütünün denetiminde ve öncülüğünde gerçekleşmiştir’.
Bu yetmedi, yıllardır kamuoyunun dikkatine kaçırılan bu sinsi tezgah, Kürt ve Kürdistan’ı ön plana alarak Süreyya Bedirhan’nın itirafları üzerinden güçlendirildi. 17 Kasım 1994’te, Per Linde adıyla ‘Kürt Davası ve Hoybun’ kitabına not düşen yazar, -ucunun kimlere dokunabileceğini dahi düşünmeksizin- bu itirafı açıkladı. işte:
‘1924-1925’te Kürdistan’da Piranlı lider Şeyh Sait önderliğinde bir ayaklanma patlak verdi. 2’nci Ayaklanma ise 1928-1932’de, Kuzey Kürdistan’da yer alan Ağrı’da Hoybun tarafından organize edildi. Prens Süreyya’nın yönetimsel bir pozisyonunun olduğu Hoybun, bağımsız bir Kürt Devleti ilan etti ve bir Kürt Hükümeti kurdu.’
Prens Süreyya dediği, Hoybun örgüt başı Celadet Ali Bedirhan’ın kardeşi.
Bakınız isimlere, Şeyh Sait üzerinden tarikata gidiyor. Bedirhanoğulları üzerinden de bağımsız bir Kürt devletine açılıyor. Dahası.. Prof. Dr. Abdulhaluk Çay isyancıların arkasında İngilizlerin olduğunu açıkladı; ‘İngiliz casusu Albay Lawrens, genel bir Kürt ayaklanmasını planlamak için bölgededir’ .
Bakınız, bugün bazılarının aniden ortaya çıkıp ‘Hoybun, Kürtler, Bedirhan’ üzerinde vurgu yaparak ortaya çıkışlarının nedeni, Kürt ve Kürdistan üzerinden kamuoyunda bir algı oluşturmak çabasına dayanıyor. Böylece kamuoyu yeni isimlere alıştırılıyor. Çünkü Hoybun dediğiniz de Taşnak ve Tarikat, Bedirhan dediğinizde Botan ve PKK akla getirilerek bilinç altına yerleştiriliyor. Düşünsenize Ağrı bir Ermeni isyanı ama, bugün verilmek istenen mesaj ‘Kürt , Kürdistan ve lider Bedirhan’ üzerinden gidiyor, bu bir tuzak.
Eğer siz hala ‘Efendim şimdi bu, 2023 seçimleriyle ne alaka’ diyorsanız, bugün karşı karşıya bulunduğumuz siyaset kendiliğinden ortaya çıkmadı ki, ardında yüzyıllık bir siyasi geçmiş taşıyor. MHP Genel Bahçeli dahi 2015 seçimlerinde Bursa’da yaptığı konuşmada, ‘Bugün karşımızdakiler önde eline Kuran alıp, arkada haç takan, kameralarla camilere girip yolsuzluğa, hırsızlığa bulaşan günahkârlardır’ demişti.
Burada söylenen ‘elinde Kuran arkada Haç yakan günahkar’ ifadesi öfke ve kızgınlıkla söylenmiş bir laf değildir. Her ne kadar bu günahkarla(!) bugün yan yana duruyor olsa da, bu ifadenin altında yatan bir gerçek vardır. Alın buradan bu yüzyılı, gelin bugüne, önümüzdeki seçimlerin ne anlama geldiğini göreceksiniz. Unutmayınız ki güç bilgidedir, bilgi olmadan fikir olmuyor.
Devam edelim..
PKK terör örgütünün web yayın organı olan özgür gündem internet sitesi “Ağrı ayaklanması” üzerine bir yazı dizisi yayımladı. Bu site açıldı kapandı açıldı kapandı, şimdi ne haldedir bilemiyorum ama son güncelleme tarihi 19 Mayıs 2014. Yazı aynen şöyle;
“İlk olarak 5 Ekim 1927 tarihinde Lübnan’ın Bihamdun kentinde kurulan Xoybun Cemiyeti, “Kürdistan’ın bağımsızlığı” için Agirî Ayaklanması’na destek vererek, büyük başarılara imza atmasına rağmen, devlet topyekün bir imha konsepti yürürlüğe koydu. Xoybun Cemiyeti, Agirî bölgesinde kurtarılan topraklarla birlikte yarı devlet konumuna geldi. O dönem şartlarında bir devlet için temel olabilecek adımlar atıldı. Düzenli Kürt peşmerge ordusunun ilk temelleri atıldı. Kurtarılan tüm topraklarda, Kürt bayrağı dalgalandırıldı. Esir alınan askerler, savaş kurallarına göre insani muamele gördü. Yapılan her eylemin raporu tutuldu. Her şey bir tüzük ve program çerçevesinde yapıldı. Xoybun mühürü, bir devlet mühürü gibi işlevselleştirildi.”
Burada Xoybun dediği, üzerinde çalıştığımız Hoybun.
‘Devlet İmha hareketine başladı’ dediği devlet, bizim devlet. ‘Yapılan her eylemin raporu tutuldu’ dediği, örgütün arşivi yani bu arşivler ellerinde. Bir de kullanılan ifadeye bakınız; esir, savaş, mühür, devlet, kurtarılan topraklar, temeli atılan peşmerge ordusu.. Bu yayın o kadar da eski değil, yıl 2014, Erdoğan’ın Barzani’yi Diyarbakır’da kucakladığı tarihten bir yıl sonra. Şimdi bir daha düşünün…
Tarihçi yazar Sinan Meydan’ın bu alanda önemli araştırmaları bulunuyor. Meydan biraz daha açıyor Hoybun’u -belki çoğumuza şaşırtabilir ama gerçek- Tunceli isyanı ile Hoybun örgütü arasındaki bağı kuruyor, işte;
“Jandarma Genel Komutanlığı da ‘Dersim’ adlı raporunda bazı Dersim aşiretlerinin Ağrı İsyanını desteklediğini doğrulamıştır. Rapora göre, ayaklanan Pülümür aşiretleri Batı Dersim aşiretlerini isyana katamamıştır. Rapordaki şu cümle dikkat çekicidir;
‘Zeylan tedibatı sırasında bulunan bir Hoybun tamiminde Dersim’in altıncı bir Hoybun mıntıkası olarak gösterilmesi bu mütalaaya kuvvet vermektedir’.
Vali Ali Kemali tarafından, 9 Ekim 1931 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na gönderilen bir raporda ‘Biri Fransız diğeri Arap olmak üzere iki kişinin Seyit Rıza’nın yanına geldikleri ve Seyit Rıza’nın kardeşi Seyit Ağa ile Mazgirt, Palu ve Kigi kazasını dolaştıkları’ bildirilmiştir. Aynı dönemde Seyit Rıza’nın Kürt-Ermeni ortak örgütlenmesi olan Hoybun Cemiyeti’yle de ilişkide olduğu anlaşılmaktadır.
12 Aralık 1934 tarihli İçişleri Bakanlığı raporunda ise, biri Ermeni diğeri Kürt Bogos ve Mehmet adlı iki Hoybuncu’nun Dersim’e gelerek Seyit Rıza ile görüştükleri, ondan çok yardım gördükleri hatta Seyit Rıza’nın Hoybun’a üye olduğu ve Hoybun’a ayda 50 lira vermeyi kabul ettiği bildirilmiştir. Rapora göre Hoybuncular bu faaliyetlerinden sonra Halep’e dönmüşlerdir. Görüldüğü gibi 1937 Dersim İsyanından önce Fransa-Taşnak-Hoybun ekseni ile Seyit Rıza arasında çok dikkate değer ilişkiler vardır.”
Bakınız bu bilgiler önemli.
Bu isyan üzerinden Cumhuriyeti kuranları hedef alan ve yüzlerini ekranlarda gördüğümüz kişiler, hep işi Kürt- Kürtçülük üzerinden bağlamaya çabalıyorlar. Hal bu iken, ısrarla Kürt kimliği üzerinden yürüyüşlerinin temel nedeni, Türk-Kürt kardeşliğidir. Bu kardeşliği bu tezgahla bozmaya güçleri yetebilir ise, milli mücadelede ortaya çıkan güçlü iç cepheyi bu kez içeriden hedef alacaklar. Nihayetinde İsrail’in ‘etnik ve mezhep temelinde ayrıştır, parçala’ temel stratejisine paralel olarak Anadolu’nun kapılarını açmaya gelecektir iş. Hoybun’un Taşnak’la beraber yürüdüğü yol, bu yoldur.
Ama unutulan bir şey var; Hoybun’un olduğu yerde, Kürt kardeşlerimizin olabilmesi mümkün değil. Çünkü Hoybun, İngiliz yapımı Ermeni tezgahıdır. Asıl amaç, Taşnak tezgahından bihaber kardeşlerimizi Türk Milletine karşı kullanmaktır.
Dahası…
Sinan Meydan, Hoybun-Bedirhan bağını da çözmüştür, işte;
“1936 yılı başlarından itibaren Hoybun lideri Celadet Ali Bedirhan İskenderun, Halep ve Beyrut’taki Taşnak önderleriyle görüşmeler yaparak Cezire üzerinden Türkiye’ye karşı bir hareket yapmayı planlamıştır. Ayrıca Taşnak-Hoybun işbirliğine Türkiye’ye karşı düşmanca duygular besleyen Şam’daki ‘Çerkez Cemiyeti’ de dahil edilmiştir. Bu konuda Celadet Ali ile Çerkez Cemiyeti Başkanı Abdullah Bey arasında bir ittifak yapılarak Türkiye’ye karşı bu üç cemiyetin birlikte hareket etmesi kararlaştırılmıştır. Bu ittifakın yapılmasında sonra Türkiye’ye karşı 1937 yılı başlarında veya ilkbaharda harekete geçilmesi uygun bulunmuş ve Türkiye içindeki bazı aşiretlere isyana hazırlık yapmaları için talimat verilmiştir.”
Ve Sinan Meydan, küresel güçlerle Anadolu’daki isyanlar ve Hoybun arasındaki bağları çok net çözmüştür. işte;
“1924’teki Nasturi isyanını İngiltere desteklemiştir.
1925’teki Şeyh Sait İsyanını İngiltere desteklemiştir.
1925’teki Şeyh Sait İsyanı sonrasında yurt dışına kaçan isyancıların bazıları 1927 yılında Ermenilerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti karşıtı Hoybun Cemiyeti’ni kurmuştur.
Hoybun Cemiyeti’ni İngiltere, Fransa ve ABD desteklemiştir.
1927 ve 1930’daki Ağrı isyanı Hoybun Cemiyeti’nce desteklenmiştir.
1937’de Kürtçü Hoybun Cemiyeti, ayrılıkçı Ermenilerle, Çerkezlerle Türkiye’ye karşı bir ittifak yapıp İskenderun, Halep ve Beyrut’ta isyan hazırlıklarına başlamıştır.
Sonuç olarak 1937-38’deki Dersim İsyanının alt yapısı 1920-1936 arasında hazırlanmıştır’.
Bakıyorsunuz şimdi, yüz yıl öncesinde yedi düvele karşı kurulan milli iç cephenin, Cumhuriyet’e karşı intikam hisleriyle beslenen bir cepheye dönüştürülmekte olduğunu görüyorsunuz, canınız çok yanıyor.
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar