Bu Haritaya Dikkat.. ‘Kim Bunlar’

Türkiye sığınmacıları tartışıyor ama geldikleri coğrafya dikkate nedense alınmıyor. Belki de ne önemlisi bu sığınmacıların kim olduğu araştırılıyor, gündeme getirilen sorular ise cevapsız kalıyor. Suriye’den gelen sığınmacı sorununa bir çözüm bulunmak isteniyorsa eğer, coğrafya ve tarihteki yaşanmış olayların dikkate alınması gerekiyor..
Eğer ki bir ülke milyonlarca sığınmacıya kendiliğinden kapılarını açabiliyorsa ve kendi öz kaynaklarını da gözünü kırpmadan harcayabiliyorsa mutlaka bir bildiği olmalı. Mutlaka sonrası için de bir planı olmalı. Çünkü şu an bir milyon sığınmacı çocuk okutuluyor, yarın büyücekler, aile kuracaklar, şu ya da bu şekilde yönetici kadrolara gelecekler…
Dünyada hangi ülke böyle bir ‘fedakarlığı ‘ yapabilir üstelik sebebi olmadığı bir savaşın çocuklarına yeni bir vatanı altın tepside sunabilir?..
Böylesi bir durum ‘merhamet acıma’ gibisinden insani duygularla izah edilebilir mi?..
Bu sorular artık Türkiye’de soruluyor ve kamuoyu buna aklı selim bir cevap arıyor. İşin içyüzünü bilen yok mu?.. Elbette ki var ama bilen söylemiyor, konunun yetkilileri ‘biz yardımsever bir ülkeyiz dünya bizi gıptayla izliyor’ diyerek asıl gerçeği örtüleyince cevapsız sorular haklı olarak toplumda endişeye yol açıyor ve bu endişe giderek büyüyor…
Peki biz kendi başımıza bu sorulara nasıl cevap bulacağız?..
Bana sorarsanız meselenin düğüm noktası bu sığınmacıların geldikleri yerler olmalı… Çünkü bu yerlerin Türkiye ile tarihsel bağları bulunuyor. Hatırlayınız 1915 tehcirini, Osmanlı’ya karşı Rusları destekleyen Ermenilerin bulundukları yerlerden alınıp Suriye’ye tehcire gönderildiklerini.
1915 Van Ermeni isyanını biliyoruz…
1915 Van isyanını sonrasında Ermenilerin tehcir edildiğini de biliyoruz… Ve bu Ermenilerin Halep ve Suriye’ye doğusuna yerleştirildiklerini de biliyoruz… Yani her şeyden önce bu sığınmacılar arasında çok sayıda Ermeni olmalı, öyle ya bunlar o bölgelerden geldiklerine göre.
Dahası da var…
Aynı isyanlarda yer alan ve isyan bastırılınca Irak ve Suriye’nin kuzeyine kaçan Nesturiler de var, eskiden Hakkari bölgesinde yaşıyorlardı; 1915 ve1924’te iki kez isyan ettiler ve isyan bastırılınca Suriye’ye ve Musul’a kaçtılar… Onlar da Ermenilerin bulunduğu bölgelerdeydi yani bu gelen sığınmacıların içinde Nesturi/Keldani/Asuri de olmalı.
Her ikisini alt alta getirip toplayıp resme baktığınızda 1915 ve 1924 isyanlarından kaçan Nesturiler ve Ermenilerin bugün Türkiye’ye getirilenlerle aynı coğrafyadan oldukları görülüyor…
Şimdi buna savunma birlikleri kurup Türkiye’nin karşısına dikilen Yezidileri, Süryanileri Keldanileri de eklediğinizde bu sayılanların PKK terör örgütü ile de bağlarının olduğu anlaşılıyor. Bunlar varsayım değil, tarihte yaşadığımız olaylarla bu sığınmacıların coğrafyası temelinde bir karşılaştırma ve hepsi gerçek.
Bilemediğimiz sadece bu sığınmacılar onlar mı değil mi, biz de buna bir cevap arıyoruz…
Öte yanda şu an Türkiye’de dört milyondan fazla sığınmacı var ve bu sığınmacılar Adana-Gaziantep-Kahramanmaraş hattında yoğunlaşıyor hatta Kilis’te nüfus çoğunluğunu elde ettiler bile!.. Buralar önemli çünkü bu bölgelerde tarihte yaşanmış Ermeni isyanları var, Ermeni çeteleri var. Ve bunların Kilikya gibi Asur gibi ayrı bir devlet kurma emelleri var.
Bunların arkasında da yüz yıllık küresel Sevr siyasi projesi var… bu projeyi destekleyen Ortadoğu planı(BOP) var. ve bu proje Türkiye’nin iyiliğine değil aksine bekasına karşı konumlanmış…
Ve bugün bu sığınmacıların geri dönmeye niyeti yok zaten bu siyasetin de geri göndermeye niyeti yok ama… bu sığınmacıların yarın nüfusları daha da artacak… Bu nüfus yoğunluğu birçok yerde Türk nüfusun önüne geçecek… Şimdiki ileri demokrasi, yardım insanlık merhamet hikayeleri böyle sürerse eğer, onlar da yerel yönetimleri ele geçirecek tıpkı PKK gibi. Hele bir de AB’ye gidip ‘burası bizim eski topraklarımız’ deyip de AB’nin mahkemelerinde dava açarlarsa… Dava açıp da eski toprakları geri isterlerse tıpkı Ermenilerin halen yapmakta olduğu gibi, ne olacak?..
Bu sığınmacı meselesine daha derin bir anlam yükleyebilmek için tüm bu sayılanların masaya konulması gerekiyor.
Birinci Büyük Harpte İngiliz projesi Türkiye’nin doğusunda bir Ermeni devleti, bir Kürt devleti, Bir Özerk Laz devleti üzerine kurgulanmıştı. 1915 yılında Van ve Hakkari bölgelerinde işgalci Ruslara destek için Nesturiler isyan çıkarınca, onlar da oyuna alındılar. İngilizler bu isyancı Nesturileri güneyden kaydırıp Irak’a götürdüler ve Bakuba’da bir merkezde topladılar ki o tarihte sayıları 40-50 bini aşıyordu.
Ardından dört tabur kurdular, bölgedeki direnişleri bu taburlarla bastırdılar. Bu süreç aynı zamanda Sevr işgalinin hazırlandığı bir süreçtir. Bu süreç Şeyh Mahmud Berzenci süreciyle de eş zamanlıdır. Anadolu’da artık bir Ermenistan ile bir Kürdistan’ın dillendirildiği böylesi bir ortamda İngilizler, Hakkari’nin güneyinde bu Nesturiler için de ayrı bir ‘devlet’ kurulacağına dair söz verdiler.
Tarih 19 Nisan 1920’yi gösterdiğinde, San Remo Konferansı’nda, Lord Curzon ‘Ermenileri, Nesturileri, Keldanileri, Asurileri de koruma altına alıyor, izlenen siyasetin ana fikrini şöyle açıklıyordu;
‘Bağımsız Kürdistan kurulduğunda Hıristiyan nüfus da göz önüne alınmalıdır; bu insanların sayıları yüz bin civarındadır. Yeniden eski yerlerine yerleştirilmelidir. Türkler tarafından yerlerinden edilen bu insanlar şimdi Baquba’da İngiliz emrindedir. Yeniden yerleştirilmeleri imzalanacak antlaşmalarda yer almalıdır. Türk-İran sınırında yeni bir düzenleme yapılabilir. Bu insanların kötü kaderleri Ermenilere benziyor. Bunlar adına sorumluluk almaktan çekinilmemelidir. Keldani ve Asurilerin korunmaları güvencededir.’
Büyük resme bir de bu açıdan bakıldığında, yüz yılık Kürdistan projesinin tek başına bir proje olmadığı içinde Ermenileri, Yezidileri, Süryanileri, Keldanileri ve Nesturileri de barındırdığı artık görülebiliyor… Dolayısıyla Osmanlı’nın külleri üzerinde kurulan bu Cumhuriyeti yönetenlerin ağızlarını her açtıklarında ‘Ermeni, Laz, Gürcü, Kürt, Arap, Boşnak’ deyip etnik kimliklere vurgu yaparak şekillendirdikleri bu siyasetin ‘İleri Demokrasi’ye mi yoksa Türkiye’yi hedef almış küresel siyasi projeye mi hizmet ettiğini düşünmeleri gerekiyor…
Bu noktada diyeceğim o ki ‘Kürt’ kimliği üzerinden hala yürütülen Kürdistan projesi tek başına bir mesele değildir, içinde Ermeniler var, Rumlar var, Nesturiler de var. Yani siz bu küresel projeye karşı bir plan program yapmak istiyorsanız, önce Ermenileri ardında Patrikhane olan Rumları derken Asuri- Nesturi-Yezidi- Keldani- Yahudileri de dikkate almanız gerekiyor çünkü Türkiye’ye karşı konumlanmış küresel projenin temel taşları bunlar.
Bu bağlamda günümüze yeniden bakıldığında, ilk ve ikinci büyük harpte gerçekleştirilemeyen İngiliz ve Rus planlarının yeniden hayata geçirilmek istendiği görülüyor. Planın asıl taşları PKK-PYD-YPG-Barzani üzerinde örülüyor, diğer etnik kimlikler de ileri hamle yapabilmek için kullanılan piyonlar oluyor.
Durum bu.
Türkiye şimdi bu sığınmacıların geçmişini dikkatle araştırmalı, yüzyıllık projenin ayakları olup olmadığına bakılmalıdır. Kendi varlığı ve bekasını düşünen Türkiye belli bir plan ve program dahilinde bu sığınmacıları geldikleri yerlere geri göndermeli, tasarruf edeceği kaynakları kendi milletinin huzur ve refahına vakfetmelidir.
Doğrusu budur ancak bu siyasetin nasıl bir yol izleyeceği konusunda endişelerimiz bulunmaktadır çünkü 90’lı yıllarda terör yüzünden köyünü yurdunu terk etmek zorunda kalan yüzbinlerce Kürt kardeşimize bugün sığınmacılara gösterilen ‘yardım, merhamet, iyilik’ gösterilmediği için hem sefalete düşmüş hem de çektiği acıların öfkesiyle terör örgütünün siyasetine kapılmıştır hala da bu akış devam etmektedir.
Oysaki bugün 45 milyar dolar harcandığı söylenen sığınmacılara verilen bu kaynaklar zamanında Kürt kardeşlerimize verilmiş olsaydı bu ayrılıkçı siyaset bu denli güç kazanmış olmayacak, HDP seçimlerde belirleyici bir güce erişemeyecekti. Kendi öz kardeşlerimize yapılmayan bu iyilikler ne oldukları hala şüpheli bu sığınmacılara gözü kapalı yapılabiliyorsa eğer, bu bizi haklı olarak endişeye sevk ediyor.
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar