‘Bir İttifak Analizi’

Bugün Türkiye’de kimin kimle ittifak yaptığı konusunda ciddi bir belirsizlik yaşanıyor.
Bir yanda Lozan’ın Sevr işgal projesiyle mukayese edilerek yanıltıcı sonuçlar üzerinden söylemlerin geliştirilmesi, öte yanda haritasına bakıldığında sokakta top oynayan çocukların dahi ne mene bir şey olduğunu anlayabilen BOP’un bir medeniyet projesi olduğunu savunan zihniyetlerin geliştirdiği söylemler yan yana gelince gerçekten akılların karışmaması mümkün değil.
Oysaki işgale karşı milli mücadele başlatmış ve zafere ulaşmış bir milletin, sadece kendisini hedef almış Sevr işgal haritasıyla bugün yine Türkiye’yi hedef almış BOP haritasının yan yana getirilmesiyle aradaki benzerlikleri ortaya çıkarması, gerçeğin bir bakışta ortaya çıkarılabilmesi için yeterli olacaktır.
Öyleyse başlayalım..
Siyasi Kürtçülük anlamında olduğu söylenebilirse eğer, örgütlenmede ilk adımın Bedirhan Bey’in oğlu Mikdat Mithat’dan geldiği söylenebilir; Mısır’da ‘Kürdistan’ isimli Kürtçe bir gazeteyi ilk o çıkarmıştı(1898).
Mikdat Mithat devrinde, Türk tarihinde ilk kez ‘Ermeni-Kürt ittifakı ile Türk düşmanlığına’ da kapı aralanmış, çıkış noktaları Ermeni yayın organı Droşak’da yayınlanan şu bildiri olmuştu;
‘Ey Kürtler! Sabahtan akşama dek, 60 para kazanıyor, onun da yarısını hükümete vermeye mecbur tutuluyorsunuz. Sizin emeğinizin meyvelerini toplayan hükümet, size, paralarınızı alan, karılarınızın ve kızlarınızın ırzına geçen zaptiye ve memurlar gönderiyor. Niye ses çıkartmıyorsunuz?.. Komşunuz Ermenilere hedeflerinin ne olduğunu bir defa olsun sordunuz mu? Niye ayaklanıyorlar, diye sorunuz. Onlar size, istiklal uğruna kan döktük, diye cevap vereceklerdir… Ermenilerin bu hareketi ne kadar övgüye değerse, sizin devlete karşı düşünce ve tutumunuz o kadar yanlıştır. Şimdi milletlerimizi ve dinlerimizi bölmenin zamanı değildir…’
İlginçtir, Ermeniler bir yana siyasi Kürtçü Malmisanıj de Ermeni-Kürt ittifakını işaret ediyordu;
‘Bedirhan Bey’e göre, Ermeni ve Kürtler kan kardeşiydi. Onun Ermenilerle Kürtler arasındaki evlilikleri ödüllendirdiği de belirtilir. Ordusunda Ermeniler önemli bir güç oluşturuyor, danışmanları ve ordu komutanları arasında Stephan Manoglyan, Pganes Çalktryan ve Mir Marto gibi Ermeniler de bulunuyordu.’
Ermeni-Kürt ittifak vurgusu niteliği taşıyan böylesi araştırmalar zincirinde Rus yazar Celile Celil’in imzası olduğunu zaten biliyoruz. Celile Celil de ısrarla Kürtleri Ermenilere bağlamak isteyen yazarların başında geliyordu; şu sözleri çok anlamlı;
‘1848 yılına dek Kürtler ve Ermeniler arasındaki ilişkiler oldukça dostaneydi. Ermeni ve Kürtler arasında çok evlenme olmuştur. Bu durumlarda nikah Ermeni kilisesinde Ermeni rahibi tarafından yapılmıştır. Kürtler Ermeni keşişlerine ve ruhban sınıfına saygı ile davranmışlar, Ermeni kiliselerinde dua etmişlerdir.’
Kürtlerle Ermenileri Türk’e karşı yan yana getirme çabaları ‘can sıkıcı’ diyelim, biz devam edelim…
Mikdat Mithat Bedirhan’ın Kürdistan Gazetesi, Türkiye’ye girişi kolay olsun diye her konusu ‘Kuran’dan alınan ayetler ve Peygamber’in hadisleriyle’ süsleniyordu. Bu şekilde insanların kutsal inançlarıyla oynayarak bunu siyasi ve silahlı güce dönüştürme gayretleri Türk tarihinde bir ilk değildi; 1514’de, Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail birbirlerine karşı mezhep farklılıklarını bir silah olarak kullanmıştı.
Bu teo-stratejik propaganda yöntemi son da olmayacaktır..
1916’da Şerif Hüseyin Mekke ve Medine’de, 1925’te ise Şeyh Said Diyarbakır’da aynı propaganda taktiğine başvuracaktır. 2010’da, AKP siyasetini destekleyen medya da bu kervandaki yerini, ‘Fatih Camii’ni Türk Ordusu bombalayacaktı’ manşetleriyle alacaktır.
2014’te, dönemin başbakanı Erdoğan da cumhurbaşkanı seçimleri arifesinde, CHP lideri Kılıçdaroğlu için ‘sen Alevisin, ben Sünni’yim’ diyerek tıpkı Yavuz Sultan Selim misali mezhep ayrılığı üzerinden kışkırtıcılık yapacak ve bu farklılıkları siyasi çıkarlarına alet edecektir.
Mısır’dan sonra gazete yönetimi önce Cenevre’ye, son yıllarında ise Londra ve Folkston’a taşındı. Gazetenin Kahire ayağında Mikdat Bedirhan, Cenevre-Londra(1898-1908) ayağında Abdurrahman Bedirhan ve İstanbul(1908) ayağında Süreyya Bedirhan görevliydi. Abdurrahman ve Mikdat, Bedirhan Bey’in oğulları, Süreyya ise torunuydu(Emin Ali’nin oğlu)…
Nihayetinde Kürdistan Gazetesi yönetimi Kahire’ye geri döndü; Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar yayınını sürdürdü.
Kürdistan Gazetesi bir yana, ilk siyasi Kürt örgütü II. Meşrutiyet’in ilanıyla kendini gösterdi.
2 Ekim 1908’de Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti kuruldu.
Prof. Çay, bu ilk siyasi örgütün kuruluş sürecini şöyle anlatıyor;
‘II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra çeşitli ırk ve mezhepten zümrelerin faaliyetlerine hız verdikleri görülmektedir. Bunlar arasında Ermeni ve Rum faaliyetleri oldukça mesafe katetmişti… XIX. Yy.da görülen ve günümüzde bölgeci-ayrımcı Marksist kalemler tarafından ‘Kürt Direnişi’ olarak nitelendirilen mahalli hareketler, bir teşkilat altında toparlanmaya çalışıldı. Böylece İngiltere’nin desteği ile kurulan ilk teşekkül olarak Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ortaya çıktı.’
Araştırmacı yazarların ilk siyasi Kürt örgütleriyle ilgili tespitleri birbirleriyle örtüşüyor.
Tüm araştırmacılar bu örgütlerin II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte ortaya çıktığı konusunda hemfikir;
‘Temmuz 1908’de, İkinci Meşrutiyet’in ilanı üzerine, ülkemizde, kısa zamanda, irili ufaklı pek çok dernek, parti ya da bugünkü adlarıyla sivil toplum kuruluşu ortaya çıktı. Bir gecede topraktan fışkırıveren mantar gibi, birdenbire çok sayıda siyasi parti, cemiyet, kulüp kuruldu. Hocalarla papazların birbirlerine sarılıp öpüştükleri o coşkulu, romantik hürriyet ortamında, ilk defa Kürt adı taşıyan irili-ufaklı bazı derneklerin de sahneye çıktığı görüldü. 1908’de Osmanlı Kürt İttihat ve Terakki Cemiyeti, aynı yıl Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti kuruldu.’
Altan Tan bu Cemiyet’i, ‘ilk siyasi Kürt örgütü’ olarak ifade edenler arasında yer alıyor. İfadesi aynen şöyle; ‘Bütün imparatorluğa yayılan özgürlük rüzgarları diğer halklar gibi Kürtleri de etkilemişti. İlk Kürt örgütleri II. Meşrutiyet’ten hemen sonra kurulmaya başlandı. Zinar Silopi(Kadri Cemilpaşa), 1900 yılında Diyarbekirli Fikri Efendi’nin öncülüğünde kurulmuş ‘Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti’ adında bir örgütten söz ediyor, ancak fazla bilgi vermiyor. Genelde Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ilk örgüt olarak kabul edilir.’
Cemiyet’in ilk ve ömür başkanlığına Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seyit Abdulkadir seçildi.
Cemiyet’in kurucuları arasında Bedirhan Bey’in oğlu Mehmet Emin Ali ile Baban hanedanından Ahmet Naim Bey göze çarpan isimlerdi.
Cemiyet’in tüzüğünde yer alan ‘Kürt, Kürtçe, ana dilde eğitim, Kürtçe okul’ gibi amaçların, aradan bir yüzyıldan fazla zaman geçtikten sonra ayrılıkçı siyasi taleplere dönüştürülecek oluşu, bu cemiyetin tarihte nasıl bir misyon üstlenmiş olduğunu da açıkça gösteriyor.
Siyasi Kürtçüler, Kürt teavün ve Terakki Cemiyeti’ni tarihteki yerine şöyle yerleştiriyor;
‘Kürtlerin yirminci yüzyıl başlarındaki taleplerini derli toplu ve makul istekler çerçevesinde medenice ortaya koyması ve bu konuda ilk olması nedeniyle önemlidir.’
Nasıl bir tesadüfse bu, Ermeni-Kürt ittifak meselesi bu kez Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin tüzüğünün 15’nci maddesinde kendini şöyle gösteriyordu;
‘Cemiyet, Kürtlerle Ermeniler arasındaki ve Kürt aşiretlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek ve anlaşma yollarını araştırıp gerçekleştirmek amacıyla Kürdistan’a uygun kişiler gönderecektir. Bu alanda yerel makamlardan, ulema ve şeyhlerden, nüfuzlu reislerden yararlanmaya çalışacaktır. Cemiyet; Ermeni derneklerinden de yararlanmak üzere, İstanbul’da, Kürtler ile Ermenilerden bir karma kurul oluşturmaya çalışacaktır.’
Prof. Çay’ın araştırmaları bu Cemiyet’in özellikle Ermeni cemiyetleriyle işbirliği yaptığı, II. Meşrutiyet’in ilanını takiben ‘birlik ve beraberlik’ sloganı altında Ermenilerle ortak mitingler tertiplediğini işaret ediyor.
Ayrıca, İstanbul Kürt Kulübü’nde Kürt ve Ermeni liderlerin, yazar ve tanınmış kişilerin katılımıyla Kürt-Ermeni Dostluk Geceleri düzenlendiği, Türk Devleti’ne karşı ortaklaşa eylem içinde hareket ettikleri de kayda geçirilmiş. Cemiyet’in tüzüğünde yer alan 15’nci madde ile Ermeni-Kürt ilişkilerine hukuki bir zemin hazırlanmış olduğu anlaşılıyor.
Bu tespitler hem şimdi hem de ileride ortaya çıkacak olan örgütlü Ermeni-Kürt ittifak arayışlarının perde arkasını görmemizi kolaylaştıracaktır.
Mısır’da çıkarılan Kürdistan gazetesine karşılık, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti de ‘Kürt’ adıyla bir başka gazete yayınlıyordu. Haftalık olan bu gazetenin yazar kadrosunda Said-i Nursi ile İsmail Hakkı Baban da vardı. Kürt Neşr-i Maarif teşkilatı Cemiyet’in bir yan kuruluşuydu; Kürtçe eğitim yapan bir okulu faaliyete geçirmek ve yayın faaliyetlerinde bulunmak görevlerini üstlenmişti.
Başında Abdurrahman Bedirhan’ın bulunduğu ‘Anayasa’ adı ile Kürtçe eğitim yapan bir okul da açıldı. Anadolu’da yaşayan Kürtlerin böylesi siyasi bir eğilimi olmaksızın Kürtler adına Bedirhanoğulları tarafından başlatılan Ermeni-Kürt ittifak arayışları nasıl bir İlk’se, Kürtçe eğitim yapan bu okulun açılması da bir ‘İlk’ oldu.
Ve her ikisinin de öncüsü Bedirhanlardı…
Bruınessen’in araştırmaları ilk siyasi örgütün kurulmasında Baban, Bedirhan ve Abdulkadir üçlüsünü öne çıkarıyor, şöyle ki:
‘İlk Kürt milliyetçi örgütleri, doğal olarak, İstanbul’da, imparatorluk içinde resmi görevleri olan ve Avrupa’da kaynaklanan milliyetçi ideolojilerden etkilenmiş önde gelen Kürt aileleri tarafından kurulmuştur. İlk Kürt örgüt, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti, Jön Türk devrimin ardından 1908’in liberal havasında ortaya çıktı. Kurucuları arasında en önemli Kürt ailelerinin üyeleriyle karşılaşıyoruz: Örneğin Baban ailesinden Stockholm’deki eski Osmanlı elçisi ve Jön Türklere muhalif, Sultan Abdulhamid’in inatçı destekçisi Muhammed Şerif Paşa; İstanbul’daki Bedirhan klanının önderi Emin Ali Bedirhan ve Nehri şeyhlerinden Şeyh Ubeydullah’ın oğlu ve daha sonraki Meclis Başkanı şeyh Seyyid Abdulkadir.
Bu ilk örgütlerdeki insanlar Müttefiklerle işbirliğine giderek, tabii ki kendi yönetimlerinde olacak olan bir bağımsız Kürdistan için çaba gösterdiler. 1914’te Muhammed Şerif Paşa Mezopotamya’da seferberlik halindeki İngiliz kuvvetlerine hizmette bulunmayı teklif etti, ancak geri çevrildi. Bedirhan ailesinin mensupları Ruslarla ilişkiye geçti. Bu aileden Kamil ve Abdurrezzak adlı iki kişi, Rus işgali sırasında Erzurum ve Bitlis valiliği yapmış gibi gözüküyor’.
Bruissen’in tespitleri bir yana, gerçek zaten karşımızda; II Meşrutiyet’in ilanıyla ortaya çıkan ilk siyasal Kürtçü örgütlenmelere kurucu kişilerin kimliği açısından baktığımızda bu üç isim hemen görülüyor; Babanzadeler, Bedirhanoğulları ve Seyit Abdulkadir.
Seyit Abdulkadir’in İstanbul’la sınırlı faaliyetleri izlenirken, Bedirhanların –Emin Ali, Mikdat Mithad, Abdurrezzak, Abdurrahman, Süreyya ve Emin Ali- Mısır’dan İngiltere’ye, İsviçre’den İran’a, Suriye’den Rusya’ya kadar uzanan geniş siyasi faaliyetleri dikkatimizi çekiyor.
Babanlar ise –Ahmet Naim, İsmail Hakkı, Abdulaziz ve Ömer Cemilpaşa- daha ziyade yayın, eğitim ve kayıt işleriyle meşgul olmuş görünüyorlar.
Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti, 31 Mart Vakası’ndan sonra Sultan Abdulhamid’in tahttan indirilmesiyle çıkan karışıklık ortamında, devlete karşı zararlı faaliyetlerinden ötürü 1909 yılı sonunda kapatılmıştır.
Siyasal Kürt hareketi ekseninde kurulan ikinci önemli örgüt Hevi/Hiva(Umut) adını taşıyor. 1912 yılında Dr. Şükrü Sekban’ın gayretleriyle Ömer Cemil Paşa tarafından İstanbul’da kuruldu. Abdulaziz Baban cemiyetin üyesi idi.
1913’ten itibaren Roja Kurd( Kürt Güneşi) adlı bir dergi yayınlamaya başladılar. Derginin Türkçe bölümü sorumlusu İsmail Hakkı Baban oldu.
Yurt dışında Lozan’da bir şube açan bu cemiyet Birinci Dünya Savaşı yıllarında faaliyetine ara vermiş, cemiyetin mal varlığı ile arşivi Abdulaziz Baban’a bırakılmıştı. Savaş sonrasında yeniden faaliyete geçse de, 1922’de kesin olarak kapatıldı.
Hevi örgütü ise 1939’da Bağdat’ta yeniden kurulacak ve günümüze kadar gelecektir.
Bir diğer siyasal Kürtçü teşkilat, 1913 yılı başlarında Hoy’da faaliyet gösteren ‘Gehandani’ cemiyetidir. Bu cemiyet daha sonra ‘İrşad’ adını alacaktır.
Cemiyet Başkanı olan Abdurrezzak, Bedirhan Bey’in torunu; Mehmet Necip Paşa’nın oğludur. En önemli destekçisi, Hoy’daki Rus konsolos yardımcısı Çirkov’dur.
Petersburg Bilimler Akademisi’nde bir Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün açılmasına önayak olan Abdurrezzak Bedirhan , Hoy’da ilk Kürt Okulu’nun açılmasını da sağlayacaktır.
İrşad Cemiyeti’nin kuruluşundan bir yıl sonra ortaya çıkacak olan Molla Selim isyanı, yine bu örgütün adını gündeme taşıyacak, ayrıca örgütlü Ermeni-Kürt ittifak arayışlarının izlerini Bitlis’te bize gösterecektir.
Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında -Baban, Bedirhan, Seyit Abdulkadir- hepsi birden siyasi, örgütlü ve silahlı Kürt hareketinde yer alacaktır. Bu isimleri birazdan Barzaniler de katılacak ve günümüze kadar gelecektir.
Seyit Abdulkadir ile birlikte Halid-i Nakşibendi şeyhleri Anadolu’daki ayaklanmalara bir şekilde katılacaktır.
Baban hanedanından Ord. Prof. Şükrü Baban, 1950’de Türkiye’de ilk kez açılan ‘Gazetecilik Enstitüsü’nün ilk başkanı; 1951’de, ‘Avrupa ve Dünya İlim Yayma Cemiyeti’nin de kurucu üyesi olacaktır.
Siyasi Kürtçülük, bu yönetici grupların çeşitli devletler ve hükümetlerle kurdukları ilişkilere bağlı olarak gelişecektir.
Son yüzyılın Cumhuriyete karşı tarikat şeyh isyanlarıyla başlayıp ASALA/PKK ile devam eden ve en nihayetinde Taşnak/BOP’la kılık değiştiren Kürt dosyası artık açılmıştır…
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı yazar (Büyük Suikast/2019)