Süreç Nereye.. ‘Bir Gidişat Analizi’
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, dış politika ve ekonomi gündemiyle Beştepe’de toplandı. 3,5 saat süren toplantı sona erdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa ile ilgili açıklaması şöyle;
‘DESTAN YAZDIK’
“İki elin parmakları gibi birbirimize kenetlenirsek geleceğimizin parlak olduğunu görürüz. Türkiye daha önce Çanakkale’de, Kutul Amare’da Gabar’da birçok destan yazdı. Son 21 yılda verdiğimiz her mücadelede yer alarak yazdı. Türkiye yine bize destek vererek destan yazacak. Şair diyor ki ‘Gün doğar, gün batar.’ Bizim milletimize yapacak çok hizmetimiz var. Tüm kalbimizle bu hakikate inanıyoruz.”
‘YENİ ANAYASA’
“Her bir vatandaşımıza teşekkür ediyoruz. Başta başörtüsü ve ailenin korunması olmak üzere milletimize verdiğimiz sözleri yerine getireceğiz. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Türkiye’yi sivil ve özgür bir anayasaya kavuşturmak istiyoruz”.
Yani?
İş döndü dolaştı yine anayasaya geldi, yani anayasa değiştirilmeye hazırlanıyor. Niye mi anlatayım..
Can alıcı bir gözle önce Irak’a bir bakın bakalım, şimdi ne görüyorsunuz?..
Kuzeyde Kürt devleti kurulmuş, bağımsızlık referandumu cepte, bir ilanı eksik kalmış. Güneyde halk Şii-Sünni diye ikiye bölünmüş, bir iç savaşın tetiklenmesi sadece 91’den bu yana içeride konuşlanmış ABD’nin ve 60’lı yıllardan günümüze Kuzeye sızmış İsrail’in bir provokasyonuna bakıyor.
Hele ki İran’ın hedeflerinde olduğu düşünüldüğünde böylesi bir kışkırtma ABD-İsrail için bir fırsat dahi olabilir. Yaklaşık 30 yıldır süren Amerikan işgali sonrasında bir buçuk milyon insan yaşamını yitirmiş bir kadarı da yerinden yurdundan olmuş ama tüm bu insanlık dramında Halepçe vakası bir yana, Barzani hiç zarar görmemiş aksine hep ilerlemiş, ilerletilmiş. Dolayısıyla bundan sonra olası bir içsavaştan Barzani’nin olumsuz etkilenebileceği hiç düşünülmemeli.
Barzani neyi bekliyor?..
Barzani bağımsızlıktan öte asıl olarak Türkiye’de anayasanın değiştirilmesiyle ortaya çıkacak özerk yerel yönetimleri bekliyor. Bu olduğu anda elini kolunu bu yönetimlere uzatarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yönetici güç olmayı bekliyor.
Bu Irak cephesi, şimdi bir de yine can alıcı gözle Suriye’ye bakınız ne görüyorsunuz?..
Suriye’de içsavaş sürüyor; Güneyde İsrail Golan Tepelerini fiilen işgal etmiş, Kuzeyde ise Türkmen, Arap ve gerçek Kürtler hariç her etnik kimliği barındıran PKK terör örgütü türevleri Fırat’ın doğusunu ele geçirmiş, yönetimi ele geçirmiş, bayrak çekmiş, özerkliğini ilan etmiş ve ABD koruması altına alınmış. Şimdi geriye demokratik Suriye açılımı adı altında yapılacak olan yeni anayasa ile varlığını teminat altına almaya çalışıyor. Bu amaçla hem Türkiye hem de Esad yönetimi ile görüşmeler yapıyor. Bu fiili durumun ABD, Rusya ve Türkiye’nin garantör devlet olarak devreye girmesiyle resmi bir statüye dönüştürüleceği şimdiden anlaşılabiliyor artık.
Bu noktada İran’ın Suriye’deki varlığı bir anlam ifade etmiyor çünkü İran’ın gücü Rusya karşısında yetmez oluyor. Kaldı ki Türkiye-ABD ve Rusya yeni anayasa adı altında İsrail’in uzantısı olan PKK ve türevlerine anayasal garantörlük sağlar ise İran ne diyebilir ki?..
Bu oldubitti’ye karşılık İran’a sunulacak bir ABD lütfu örneğin yaptırımların kaldırılması gibi ekonomik destekler kafi gelecek gibi görülüyor çünkü ABD Suriye’yi sağlama aldıktan sonra nükleer silah bahanesiyle istediği her zaman İran’ı vurabilecek kabiliyete sahip tıpkı Saddam’ı vurduğu gibi.
Öte yanda bir de sığınmacı meselesi var hani şu özkimlikleri hala meçhul olan. Bana sorarsanız onlar Fırat’ın doğusunda resmen ortaya çıkması kesin olan yerel yönetimlerde etnik çoğunluğu belirleyici ihtiyat olarak Türkiye’de bekletiliyor. Fırat’ın doğusu dediğiniz zaman Ermeniler var, Yahudiler var, Nesturiler, Yezidiler, Keldaniler, Asuriler artık ne isim verirseniz veriniz, yönetici gücü tayin etmek adına o bölgelere kaydırılacaklar, hepsi değil elbet bir kısmı, yeteri kadarı.
Geriye kalanlar ne olacak?..
Baştan beri izlediğimiz Türkiye’ye karşı konumlanmış bu küresel projenin siyasi ayağının gidişatına bakılırsa eğer, geride kalanların beslenip büyütülerek, okutulup eğitilerek Türk vatandaşı yapılıp hem yerelde hem de en üst katta yönetici olmalarının planlanmış olduğu artık görülebiliyor.
Rusya ya gelince…
O istediğini aldı zaten ta Çar Deli Petro’dan günümüze uzanan iki yüz yıllık emelini gerçekleştirdi, Akdeniz’de kara hava ve deniz üslerine sahip oldu, açıldı. Tüm bunları da tek bir uçağı feda ederek yaptı, uçağı vuran da FETÖ’nün siyasi ayağıydı. Üstelik Rusya ‘koridor koridor’ diye çığlık atılan şu tünelin yani şu anda Barzani’den başlayıp Akdeniz’de son bulan tünelin Akdeniz çıkışını da tuttu. Bundan sonrası artık Rusya’nın Mahabad ve KDP hamleleriyle 1946’da kazandığı kozları nasıl oyuna süreceğine bağlı olarak şekil alacak.
Elbette ki düşünen akıl, bu Barzani üzerinden Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da şimdiki adı Büyük Kürdistan ama işin gerçeğinde Büyük Ermenistan olan projede Rusya’nın oyuna dahil olacağını görebiliyor çünkü mesele bu noktada Anadolu’nun Asya’daki Türk dünyasıyla bağının kesilmesi meselesine dayanıyor. Zaten şu anda var olan Ermenistan devleti Rusya’nın kontrol ve yönetimi altında değil mi?.. Bu Ermenistan Türkiye’den toprak ve isteyen üstüne de Türkiye’yi soykırım gibi bir insanlık suçuyla mahkum ettirmek isteyen Ermenistan değil mi?..
Bu gerçekleşirse eğer Fahreddin Paşa nasıl ki hiçbir suçu olmadığı halde İngilizler tarafından ‘Ermenicilik’ yaftasıyla yargılandıysa şimdi bu topraklarda yaşayan ve ‘Ne Mutlu Türk’üm’ diyen herkesin yarın yargılanabileceğini düşünmek çok mu akıldışı olur?..
Başta İngiltere olmak üzere ABD-İsrail’e gelince…
İsrail’in ne istediğini biliyorsunuz zaten, Fenike; Kral Davud ve Süleyman zamanındaki Büyük İsrail Krallığı… Buna giden yolu da biliyorsunuz zaten Dünya Siyonist Dergisi Kivunim’da açıklanan Oded Yınon imzalı yeni İsrail stratejisi her şeyi açıklıyor ve süreç aynı yolda ilerlemeye devam ediyor.
Amerika’nın ne istediğini de biliyorsunuz, bir yandan Fenike’ye destek veriyor öte yanda Büyük Kürdistan örtüsü altında Büyük Ermenistan projesini işletiyor… Asıl hedefi Türk Milleti, Cumhuriyeti ve Anadolu olan ‘Büyük Ortadoğu Projesini de biliyorsunuz, nasıl hayata geçirebileceğini de… Hepsi yan yana gelirse eğer büyük resimde ABD ve Rusya’nın uçak düşürme vakasından itibaren Ortadoğu’da anlaşmış olduklarını söylemek mümkün yani Türkiye hem içeriden hem dışarıdan kıskaçta.
Fırat’ın doğusuna gelince…
PKK terör örgütü şemsiyesi altında toplanmış olan etnik kimliklerin asıl güç kaynağı hududa komşu olan iller ilçeler köylerimiz… Bugün Fırat’ın doğusunda yaşayanların bu bölgelerle tarihsel ve dinsel bağları bulunuyor, Kilikya gibi, Süryani Kilisesi gibi, havralar gibi…. Bu bölgelerden gelen sığınmacılar neden özellikle Adana, Mersin, Gaziantep, Şanlıurfa gibi hudut illerinde yoğunlaştırıldı, bir düşünün. Bakın Mardin’e bakın Nusaybin’e, demiştim size gümrük kapısının bir yanında terörist diğer yanında Mehmetçik nöbet tutar hale geldi… Bundan sonrasını siz hayal edin artık…
Buradan yola çıkılarak yarınların ne getirip ne götüreceğini söyleyebilmek artık bir kehanet değil aksine ayağı yere sağlam basan bir aklın isabetli bir öngörüsü olarak kabul edilmelidir.
Hedef anayasa demiştim..
Yarın ‘yeni anayasa’ tartışmaları açılırsa hiç şaşmamalı, süreç belli gidişat belli. Şimdiden söylüyorlar zaten, yargı reformu geliyormuş, artık düşüncelerinden dolayı hiç kimse suçlanmayacakmış!.. Bana sorarsanız bu bir tuzak!.. Anayasanın değişmez maddelerini tartışmaya açabilmek için bir tuzak!..
Yaşanılacakları görür gibi oluyorum…
‘Bu anayasa çok değişti, yamalı bohça gibi oldu, Yeni Türkiye’ye hiç yakışmıyor, daha çağdaş daha demokratik, herkesi kucaklayan, herkese hitap eden yeni bir anayasa yapılması şart oldu’, diyerek söze başlayacaklar… Bu da az gelir deyip, ‘Kürt Sorununu kimse çözemedi, nihayet biz çözeceğiz’ ifadeleriyle anayasayı A’dan Z’ye tartışmaya açacaklar… hatta buna ‘Alevi sorunu da var, hazır yola koyulmuşken bunu da çözelim, diyecekler…
Ve başlayacaklar anayasanın önce başlangıç kısmında yer alan ve ‘Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda..’ diye başlayan değerlerimizi ekranlarda tartışmaya…
Tabii burada karşılarına ilk çıkacak olan ‘Türk ve Atatürk’ olacak. Diyecekler ki ‘Türkiye’de sadece Türk yok, her zaman söyledikleri gibi ‘Ermeni var, Rum var, Yahudi var, Arap var, Kürt var, Çerkes var… Biz öyle bir anayasa yapalım ki herkesi kucaklasın diyecekler, ‘Türk’ ulus devlet kimliğiyle Atatürk değerimizin anayasadan çıkarılması gerektiğini söyleyecekler…
Bunu bayrak tartışmaları ve ordu tartışmaları izleyecek, ‘Niye bayrağın adı Türk’, ‘Niye ordunun adı Türk’, demeye başlayacaklar. Zaten Aziz Pabuşçu dememiş miydi ‘AKP sayesinde Türk olmaktan kurtulduk’ diye, işte bunu anayasal teminat altına almaya kalkışacaklar.
İlk akıllarına gelen isim ‘Türkiye, Türkiyeli, Türkiye Bayrağı, Türkiye Ordusu’ olacak ama… Baştan beri izlediğimiz tarihsel sürece baktığınızda bu iş burada bitecek mi sanırsınız?.. Bunu ‘neden Türkiye’ tartışmaları izleyecek çünkü başında Türk var, işlerine o da gelmeyecek!.. Üstelik ‘Türkiye’ demek Türk’ün yeri demek tıpkı Kemaliye gibi, tıpkı Osmaniye gibi. Bu durumda iş ‘Anadolu’ demeye kadar gider, ‘Anadolu Bayrağı, Anadolu Cumhuriyeti, Anadolu Ordusu’ gibi. Etnik kimler, din ve mezhepler üzerinden giden bu ayrıştırma sonunda işi ‘Anadolu Birleşik Devletleri’ demeye kadar götürür!..
Böyle giderse eğer bu işin sonu nereye varır, biliyor musunuz?..
Hatırlıyorsunuz değil mi,e-devlet sitesi üzerinden Anadolu’da yaşayan tüm insanlarımızın son yüz yıllık soy geçmişini dünyaya açtılar yani kim Türk kim değil, herkes biliyor artık, kim gerçek Kürt kim değil, onu da herkes biliyor şimdi. Sadece bu değil, devamı var…
Yine tüm insanlarımızın özel verilerini bankalar, okullar, hastaneler, devletin tüm kurum ve kuruluşlarında veri girişiyle arşivlediler. Baksanıza telefon açtığınızda bile ‘merhaba, hoş geldiniz’ denilerek adınızla sanınızla hitap ediliyor… Bunu yapan telefon şirketi, bir de bunu yapanın devletimizi yöneten güç olduğunu düşündüğünüzde gerisini görmek artık hayal gücünüze kalıyor. İşi daha da sağlama almak için özel hastaneler üzerinden parmak izlerimizi de aldılar, bunu da verilere eklediler.
Dahası da var…
Bir dönem zırhlı korumaya alınmış savcı Zekeriya Öz üzerinden kod Ergenekon soruşturmasıyla yarın devletimizi yönetmesi olası tüm üst düzey şahsiyetlerin ailelerinden yakın çevrelerine, mali durumlarından sağlık durumlarına kadar ne var ne yoksa hepsini kayda aldılar, bunları da o verilere eklediler. Buna güvenlik stratejisinde ‘Biyografik istihbarat’ deniliyor, kişisel bazda veri toplamak, daha sonra bunu gerektiği yer ve zamanda bu şahsiyetlere karşı şu ya da bu şekilde kullanmak!..
Neden yaptılar bunu, neyin hazırlığı bu, bu veriler kime karşı kullanılacak?..
Apaçık belli ki bu siyasi ayak böyle yol almayı sürdürürse eğer, ‘Türk’ olanların ister ’Ne mutluyum ki’ desin ister demesin, Türk olması yetiyor zaten, bu veriler bu siyasetin hedefinde olan herkes ve her şeye karşı kullanılabilir ve bu durumda bırakın bir lokma ekmeği Türk’ün nefes alması bile artık kolay olmayabilir.
Allah aşkına bu gözlerimize indirilen perde ne sinsidir ne kalleştir ki göz görmüyor, kulak duymuyor, akıl yarını göremiyor!.. Daha dün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş,’30 Ağustos, halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir’ demedi mi?
Bu ne demek?..
Bu Cumhuriyeti kuran Türk Ordusu ve Türk Milletinin bu büyük zaferine karşı bu siyasi ayağın almış olduğu tavrı ve bu zihniyetin artık gizlenmeye gerek bile duymayan bir cüretle ortaya çıkışını gösterir bir işaret demek!..
Peki kim bunlar?..
Bunu laik-anti laik tartışmaları üzerinden Müslüman Türk toplumunun bir kesimine mal etmek mümkün değildir. Bunu AKP’li olmak ya olmamakla da açıklayabilmek mümkün değildir. Bu doğrudan doğruya ‘keşke Anadolu Yunan işgalinde kalsaydı’ ya da ‘keşke Yunan galip gelseydi’ diyen bir zihniyetin Türk Milleti ve devletine karşı açıktan tavır alışıdır.
Dedim ya bu bir kehanet değil, gidişattır, ayağı yere sağlam basan bir aklın isabetli öngörüsü, ‘Ne Mutlu Türk’üm’ diyerek çarpan bu yürekte oturmuş ağır bir endişenin sesidir. Bu da aklınızda bir köşesinde bulunsun, biz yine kaldığımız yerden devam edelim…
Tabii burada yine kilit ülke Türkiye…
Her bir kelimenin üstüne basa basa söylüyorum, her bir kelimenin altını çizerek söylüyorum, Türkiye bu plan ve projelere destek vermez ise eğer ne Barzani ayakta durabilir ne de PKK’nın Suriye’deki özerk yapıları, hepsi yıkılır gider. Zaten ‘yeni anayasa yeni anayasa’ çığlıklarının atılıyor olması bu yüzden. Çünkü Barzani Kürt devletini ilan etse dahi, Fırat’ın doğusundaki PKK terör örgütü ve türevleri bayrak çekip resmen yönetimi ele geçirse dahi Türkiye’nin desteği olmadan ayakta duramıyor.
Ermeni Taşnak çetesine verdiği destekle Ermeni mi yoksa İsrail’le yaptığı işbirliğiyle Yahudi mi olduğu hala doğrulanamamış bu Barzani’nin Kürt kardeşlerimizin özkimliği üzerinden giderek bugünkü haline kavuşturduğu bu yapı da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürt kardeşlerimizin desteği olmadan yaşayamıyor.
İşte bugün hepsini yeni anayasa üzerinden çözmeye çalışıyorlar çünkü arada ciddi bir sorun var çünkü Kürt olan bizim kardeşlerimizle tarih boyu aramızda tek bir savaş dahi olmamış!.. Alın Malazgirt’ten ta Cumhuriyete, biz birlikte savaştık, birlikte öldük, birlikte yaşadık ve bu Cumhuriyeti birlikte kurduk!.. ‘Kürt Sorunu’ diye atılan çığlıklar beş yüz yıldır süregelen ve bugünkü siyasetle de desteklenen feodal yapının Cumhuriyet değerlerine düşürdüğü gölgeden başka bir şey değil!..
Bakın işte bugün siyaset kime destek veriyor? Tapuya…
Tapu kimde?.. Feodal din ve aşiret ağalarının elinde yani toprağı işleyen köylüye bir destek yok, onlar bu siyasete göre maraba!..
Bakın işte İsrail’in kuruluşluya birlikte atbaşı giden siyasete bir bakın, Cumhuriyet okulları kapatıldı, kapatıldı da yerine ne açıldı?…Tarikatlar, tekkeler, cemaatler, dergahlar…
Açıldı da Kürt kardeşlerimiz bundan ne fayda gördüler?..
Hepsi Halidi Nakşi müridi oldu çıktı, şeyhlerin peşinden körü körüne sürüklendi, isyanlara alet oldu ve bundan çok acı çekti çok!..
Peki bundan kim fayda sağladı?.
Ağalar şeyhler şıhlar mollalar ve onlarıı Türkiye’yi hedef almış küresel projede kullananlar, mesele bu kadar net ve açık… Diyeceğim o ki Kürt kardeşlerimiz Barzani’ye destek vermez ise Barzani’nin devleti ayakta kalamaz, yıkılır. Bu nedenle yeni anayasa telaşı var, bölgede özerk yönetimler kurulursa eğer, Barzani onlar eliyle Anadolu’dan güç alacak ve zamanla güç sahasını genişletecek, güçlenecek, plan bu.
Türkiye’de bu süreç bu ana çerçeve içinde demokratik yollardan gidiyor, seçilmiş bir hükümet var ve bu hükümetin 17 yıldır sürdürdüğü bir siyaset var. Bu siyaset bir yanda Irak ve Suriye’deki süreçlere destek verirken öte yanda Türkiye’nin anayasal düzenini, kanunlarını, devlet yapısını, kurumlarını ve Türk Ordusunu parçalı bir Irak parçalı bir Suriye’ye göre şekillendiriyor.
Ve tüm bunlar 9 yıllık Özal iktidarı ve 17 yıllık AKP siyasetinin yanlış olduğunu düşündüğümüz kararları sonucunda karşımıza çıkıyor, belki ABD bile Türkiye’nin bu küresel projede bu kadar büyük bir hızla ilerleyebileceğini öngörememişti.
Ancak bu noktada bu siyasetin daha ileriye gitme imkanı kalmadı çünkü artık millet görüyor, Barzani’yi görüyor, TRT’ye çıkarılan teröristleri ve buna verilen desteği görüyor. Dolayısıyla bu siyaset hem güç kaybediyor hem de bana sorarsanız vazifesini tamamladı artık değişmesi gerekiyor yoksa foya dökülecek artık.
Önümüzdeki günlerde bu siyaset şekil değiştirebilir ki Abdullah Gül’ün ve Ahmet Davutoğlu’nun bu alandaki çalışmaları biliniyor yani AKP içinde bölünmeler yakın. Ancak bu demek değildir ki Türkiye’yi hedef almış küresel siyasi tehdit artık bitti, böyle bir düşünce tarihi bir yanılgı olur çünkü biten bir şey yok, süreç işliyor, sadece kılıklar değişiyor, isimler değişiyor, hepsi bu, o da gidişatı örtüleyebilmek için. Çünkü bugün AKP’de ortaya çıkan muhalifler denilen isimler zaten bu küresel projeye paralel olarak aynı çatı altında bugüne kadar yürümüş isimler değil mi?.. Gül’ün, Babacan’ın ve de Davutoğlu’nun Irak ve Suriye politikalarına karşı çıktığını hiç duydunuz mu?.. Ya da Barzani’ye ya da Amerikalı BOP’a?..
Diyeceğim o ki bugün muhalif olarak anlatılan bu isimler aslında AKP’nin BOP siyasetini belirleyen isimler yani muhaliflikleri 18 yıldır süregelen bu siyasete karşı olduklarından gelmiyor, trenden inenleri başka bir istasyonda geri toplayabilmek için atılmış bir adım bu.
Erdoğan’ın tepki ve öfkesi altında da bu yatıyor, sert bir şekilde AKP’yi silkeliyor ve zaten ‘küskünüm’ deyip AKP’den ayrılacak olanlara, Davutoğlu ve Babacan eliyle yeni bir kapı açıyor. Açılan bu kapılar hep aynı evin kapıları olduğu için işin aslı AKP’de değişen bir şey olmuyor. Sadece millet akıl ve vicdanında güç kaybeden bu siyaset vitrin değiştiriyor, kılık değiştiriyor ve yeniden sahneye çıkmaya hazırlanıyor, hepsi bu.
Öte yandan Bahçeli yönetimindeki MHP zaten kendi eliyle kilit parti özelliğini yitirdi, bu köklü partinin geçmişten gelen mirasını yiyor. Türk milliyetçileri, Ülkücüler takkenin altında yatan gerçeği kavradıklarında iş değişecek, değişecek ama medya öylesine kirli ki takke düşmüyor, temiz yürekler de asıl gerçeği bir anda göremiyor. Anlaşılan Bahçeli yönetimi kendi kendini tüketinceye kadar bu durum sürecek gibi görünüyor.
Bu arada vitrin değişebilir, Bahçeli ‘yanılmışım, aldanmışım’ deyip gidebilir ancak bu MHP Yönetiminin AKP’nin koltuğu altından kaçıp kurtulacağı anlamına gelmez, tıpkı Babacan, Davutoğlu misali değişen sadece vitrin olur.
HDP’ye gelince o zaten küresel siyasi projenin bir ayağı, eninde sonunda Fetö’nün siyasi ayağıyla buluşacak ve gerçeği görmeyen Kürt kardeşlerimizi peşinden sürüklemeye devam edecektir, misyonu bu zaten.
Kardeşlerimizin bu sürüklenişten tek çıkış yolu, Türkiye’nin iktidarda olan bu siyasetin değişmesinden geçiyor ki, cumhuriyet ve demokrasinin temel değerleri üzerinde yükselecek bir siyasi iktidar, yarım kalmış Atatürk devrimlerini hayata geçirmekle Kürt kardeşlerimizin tüm sorunlarını çözülebilir.
Öte yanda İstanbul seçimi sonrasında Türkiye gelecek seçimlere ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ sloganıyla yürüyor, güçlü bir umut var şimdi. Bu kutlu yürüyüş dalga dalga büyüyerek Türkiye’ye karşı konumlanmış küresel projenin yörüngesinde hareket eden bu siyaseti değiştirebilecek bir güce erişebilir ve iktidara gelebilir.
Bu durumda mesele artık, Fetö’nün bir parçası olduğu ve arkasında küresel güçlerle iç desteklerin yer aldığı bu proje sahiplerine karşı tavır almaya kalır ki Türkiye’nin bunu yapabilecek gücü vardır. Türkiye’nin sahip olduğu insan ve ekonomik kaynaklarının yanı sıra tarihi ve coğrafyasının teo-stratejik zenginlikleriyle ortaya çıkan gücü bu tavrı koyabilmeye yeter de artar bile…Biz düşen Atatürk Cumhuriyetinin temel değerleri üzerinde yükselen bir siyaseti alıp başımıza taç etmek ve iktidara taşımak olmalı.
Bu Amerika, bu İsrail, bu Rusya ve diğerlerine gelince…
Sonuçta bunlar bir devlet ve kendi ulusal çıkarlarını koruyabilmek adına herkesle iş yapıyorlar. Türkiye tavır koyduğunda elbette ki hepsi asgari müşterekte anlaşabilmenin yolunu aramak durumunda kalacak çünkü onlar ayağa kalkmış bir Türkiye’nin gücünü bizden daha iyi biliyor kaldı ki Türkiye’nin desteğini almadan Ortadoğu’da oyun kurulamayacağının hepsi farkında.
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı yazar
Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak(2019)