100. Yıl

8. Gün.. Diyarbakır.. ‘Barzani Açılımı’

Usta’yı Diyarbakır’da bırakmıştık, Barzani’yi kucaklıyor ‘Kuzey Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı hoşgeldiniz’ diyordu.

Başta sözünü ettiğim gibi Barzani’yi ağırladı, kucakladı ve mahşere kadar birlikte olduklarını dünyaya ilan etti.

Bu bir ilkti, adres gösteriyordu, Kuzey Irak; isimlendiriyordu Kürdistan; kararlıydı mezara kadar…

Gerçi son zamanlarda bu deyişler sıradanlaştı, çok sık dile düştü hatta ‘Kürdistan’ lafı üzerinden örgütün siyasi ayağına ‘Defolun gidin, Irak kuzeyinde Kürdistan var’ bile denildi ama  bu mesele taşıdığı önemi hiç kaybetmedi aksine gündemde tutuluyor oluşu onu daha dikkat çekici kıldı.

Peki, bu son günlerin iç siyasetinde iz bırakan Kürdistan işin gerçeğinde hangi Kürdistan’dı?

Öyle ya tarihte böyle bir devlet, kelimenin taşıdığı anlamla eş olarak hiç kurulmamış olsa da günümüze kadar gelen ve coğrafyası Kuzey Irak olan birbiriyle de bağlantılı beş küresel siyasi proje vardı. Usta hangisini bize hatırlatmak istiyordu; İngiliz Kürdistan Krallığı, İngiliz Sevr, Rus Mahabad, Yahudi Kürdistan ve Amerikalı Kürdistan.

‘Biriz beraberiz, mahşere kadar ortağız’ dediği Barzani hangisinin ayağı idi?

Bildiğimiz gibi İngilizler Musul’u işgal ettikten sonra Irak kuzeyinde bir Kürdistan Yöneticiliği kurdular, o aşamada henüz krallık yoktu, başına da Şeyh Mahmud Berzenci’yi getirdiler. Bilinen bir devlet ilanı değildi bu, hani Mustafa Kemal Paşa’ya suikast olayında adı geçen bir Ali Galip vardı ya, onun da yanında bir İngiliz ajanı vardı Binbaşı Noel.

İşte bölgesel yönetimi ilan eden bu Noel’di, devlet ilanından ziyade bölgeye genel bir vali ataması gibi bir şeydi bu ya da Usta’nın deyişiyle Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi benzeri bir yapı.  Bunu hem olayın tanığı hem de Berzenci’nin yakın dostu olan Refik Hilmi’den öğreniyoruz.

Refik Hilmi diyor ki:

‘Binbaşı Noel, Wilson’un tavsiyesi üzerine, 1918 Kasımı’nın birinci gününde, Süleymaniye’nin merkezinde şehrin din adamları eşraf, tüccar ve aşiret başkanları ile bir toplantı yaptı. Burada Irak’taki Britanya Hükümeti’nin temsilcisi( Genel Hükümdar) adına Farsça uzun uzun konuştuktan sonra, Şeyh Mahmud’un Genel Hükümdar tarafından ‘Kürdistan Yöneticisi’ olarak atandığını açıkladı.’ 

İşte bugün ayrılıkçı siyasi Kürtçülerin meydana çıkıp da ‘tarihte bizim bir krallığımız vardı’ deyişinin ilk temel taşı bu oldu. Bölgesel yönetimle başlayan bu proje, Mondros Mütarekesiyle Sevr işgaline dönüştürüldü, böylece Anadolu’da bir Ermenistan ve Kürdistan diye iki ayrı devletin kurulması planlandı. 

Ama tutmadı, işler planlandığı gibi yürümedi, Atatürk’ün önderliğinde başlatılan kurtuluş savaşıyla bu siyasi proje Lozan’da sonuçsuz bırakıldı. Lozan, bağımsız yeni bir Türk devletinin doğuşunu ilan etti. Dünya tarihinde eşine az rastlanır büyük bir zaferdi bu.

Ama nedense bugün dahi tartışılıyor. Sevr ile aynı tepsiye konularak keşke Sevr olsaydı diyenler dahi çıkıyor.

Ancak bugün işin içyüzünü bilmeyip ‘Sevr olsaydı keşke’ diyen masum zihniyetler unutmasınlar ki, Atatürk bu işgal projesini birlikte yaşadığımız bu vatan topraklarında, Türk milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ‘Büyük Suikast’ olarak görmüş ve gelecek nesillerin hafızalarında yer etmesi için Nutuk’ta şöyle kayda geçmişti;

 ‘Saygıdeğer efendiler, bu antlaşma( Lozan), Türk Milleti’ne karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış Büyük Suikast’ın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir’.

Bu cümlede yer alan Lozan’dan en başta işgale karşı direnişi örgütleyerek büyük zaferi kazanan Türk Ordusu ve bu zaferi taçlandıran Türkiye Cumhuriyeti’ni anlıyoruz. Bu bize aynı zamanda Türkiye yeniden büyük suikastla karşı karşıya gelirse eğer, ilk hedefin ordu ve ardından Cumhuriyet olacağını gösteriyor.

Yani eğer ki siz, Türk milletinin karşısına yeniden ‘Büyük Suikast’la çıkıp bu tarihi yeniden yapmayı düşünüyorsanız, önce size karşı zafer kazanmış Türk Ordusunu, ardından da bu ordunun yılmaz bekçisi olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef almanız gerekiyor. Böylece Türk Ordusu etkisizleştirilebilirse eğer doğal olarak Cumhuriyet savunmasız kalabilir ve Cumhuriyeti yıkmak kolaylaşabilir diye düşünebilirsiniz.

Bu benim keşfettiğim bir gerçek değil, yakın Türk tarihi böyle söylüyor.

Ordumuza karşı kurulmuş Kod Ergenekon kumpası açığa çıktığında İlker Başbuğ Paşa da Fetö’nün hedefi Türk Ordusu ve Türkiye Cumhuriyeti dememiş miydi? Demişti ve haklıydı.

Diyeceksiniz ki şimdi ‘olur mu canım, ordu yoksa millet var.’ Doğru millet var ama iş tıpkı milli mücadelede olduğu gibi topyekün vatan savunmasına gelirse eğer, milleti işgale karşı teşkilatlandıracak ve konumlandıracak olan gücün Türk Ordusunu olduğunu unutmayınız.

Kaldı ki Arınç’ın temelsiz iddiaları üzerinden Kozmik Oda’nın nasıl aranmış olduğunu da hatırlayınız. Ne vardı bu odada? İşgale karşı halkın direniş örgütlenmesi ve yapılanması vardı.

 ‘Efendim ne olur ki, yeniden yapılabilir’ de diyebilirsiniz ama iş şöyle değil!

Ana fikrimizi öğrendiler ana fikrimizi, seferberlikte Türk Ordusunun hangi bölgelerde hangi özelliklere sahip kişi ve kurumlar üzerinden nasıl teşkilatlanmış olduğunu öğrendiler.  Elbette bu plan yeniden yapılacak ama bu kez işimiz daha zor olacak.

Devam edelim..

Lozan’la Sevr işgali sonuçsuz bırakılınca İngilizler paylarına düşen Irak, Filistin ve Arabistan’da, Fransızlar ise Suriye ve Lübnan’da yerleştiler.  Bu resimde Amerika yoktu Rusya da yoktu.

ikinci büyük harp geldi çattı.  Bu kez fırsatı kaçırmak istemeyen Ruslar öne çıkarak, stratejik bir hamleyle Kürt kartını ileri sürdüler. İran’da ‘Mahabad Cumhuriyeti’ adıyla bir devlet kurdular, başkanlığına Kadı Muhammed’i getirdiler. 

Mahabad’ı da bizim kurtuluş savaşı gibi, milli mücadelemiz ve Cumhuriyetin ilanı gibi zorlu süreçlerden geçmiş bir ‘Baş Yapıt’ olarak düşünmeyiniz. İşin başı Ruslardı, sonu Ruslar, orduyu kuran silahı veren devleti ilan eden de Ruslar. Üç Sovyet subayı eşliğinde aldılar yanlarına Kadı’yı, getirdiler Barzani‘yi ordunun başına, böylece bir devlet çıktı ortaya hatta Molla general rütbesi takıp ‘Başkomutan’ bile oldu.

Usta bu tarihi olayları iyi biliyor olmalıydı ki bir yanda oğlunu kucaklarken söz sırası babasına geldiğinde Kadı Muhammed’i bize hatırlatıyordu, işte sözleri;

‘Merhum Kadı Muhammet’in dediği gibi Allah’a, dine, İslam dininin önderine inanmış Müslüman milletinde nasıl ki doğruluk dürüstlük ve sadakat varsa bütün bu özellikler Molla Mustafa Barzani’de de vardı. İşte o Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye’ye misafir oldu. Bugün de Molla Mustafa Barzani’nin oğlunu, değerli dostum Mesud Barzani’yi Diyarbakır’da misafir ediyoruz.’

Usta’nın yadettiği merhum işte bu Mahabad’ın ilk ve son cumhurbaşkanıydı.

Peki süreç nasıl işletildi?

Perde arkasında Çar Deli Petro’ndan vasiyeti vardı, ‘Akdeniz’e açılmak’.

Bunun yolu Çanakkale- İstanbul boğazlarıyla Umman Denizinden geçiyordu. Stalin’in üs talebi kabul görmeyince Ruslara tek seçenek kaldı, İran.

22 Ocak 1946’da, Mahabad’taki aşiret liderleri, KDP yöneticileri, üç Sovyet subayı ile Barzani’nin hazır bulunduğu, halkın da katıldığı bir toplantı yapıldı.

 Mahabad Kürt Cumhuriyeti ilan edildi, Kürt ulusal bayrağı göndere çekildi. Bugün Barzani’nin ‘Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ diyerek dalgalandırdığı hatta Türkiye’yi ziyaretinde Türk Bayrağı ile birlikte göndere çektirdiği bayrak işte bu bayraktı. 

İşin özeti buydu ama bu proje diğerlerine göre farklıydı…  

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak

Başa dön tuşu