Yazar

7. Gün.. Abiler Ablalar İmamlar.. ‘Kim Bunlar’

Emekli Albay Erdal Sarızeybek kitabını yayınladı.

Adı: ‘Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’

Sarızeybek, kitabını bölüm bölüm Web sitesinden okurları ile paylaşıyor.

Kitap 52 kısım, her kısım bir gün ile ifade ediliyor.

Ve 7. Gün.. Sarızeybek anlatıyor:

Zekeriya Öz kaçtı, elebaşı Gülen ABD’de.

Yıllar boyu ‘hizmet hizmet’ deyip ‘muhterem Hocaefendi’ deyip etrafında pervane olanlar, şimdi ise aynı kişiye ‘terörist’ demeye başlayınca haklı olarak akıl karışıyor.

Fetö denildiği zaman Cemaatten F Tipine, oradan Fetö’ye geçiş süreçleri arasında yaşanan olaylar toplum hafızasında farklı algılara neden oluyor.

Çünkü bu toplum biliyor ki, cemaatin devlet mekanizması içine sızabilmesine izin veren siyasi iktidar ile F Tipi kadroların yargı, emniyet, istihbarat ve askeriyeye sızmasına izin veren iktidar, aynıdır.

Bugün Fetö’ye karşı mücadeleyi açıktan ilan eden de aynıdır.

Dolayısıyla bu çelişkilerle gözler önünde yaşanmış olayları gören insan aklı, neden buna izin verildi’ sorusuyla başlıyor, neden bu yapıyla zamanında mücadele edilmedi’ sorusuyla devam ederek olayları anlamaya çalışıyor.

Bu toplum yine haklı olarak terör örgütüyle Cemaat arasındaki çizgiyi ayırt etmekte zorlanıyor.  

Toplum, cemaat ile bugünkü siyasi iktidar arasındaki bağları da kavramakta zorlanıyor.

Çünkü yıllar boyu ‘hizmet hizmet’ deyip ‘muhterem Hocaefendi’ deyip etrafında pervane olanlar, şimdi ise aynı kişiye ‘terörist’ demeye başlayınca haklı olarak akıl karışıyor.

Ve bu zihin karmaşası, Fetö ile mücadelede olması gereken toplum desteğinin sessizliğe bürünmesine yol açıyor.  

Oysaki bu Cemaatin devlet içinde devlet olmaya giden sürecine izin verilmemiş ve bu mücadele zamanında yapılmış olsaydı, başta Kod Ergenekon kumpası, ardından 17/25 operasyonu ve derken 15 Temmuz belki de hiç yaşanmış olmayacaktı ve toplum gelecekten endişe duymak yerine kendini güvende hissedebilecekti ama süreç nedense böyle yürümedi.

Cemaatle başlayan yapının neden ve niçin devlete sızmasına izin verildi sorusu hala cevabını bulamadı. Ancak medya eliyle gözlerine perde çekilmek istenen bu toplum bir cevap arayışından yine de vazgeçmedi.

Halidi Nakşibendi Tarikatının bir kolu olan bu Gülen Cemaati hakkında çok konuşuldu…

Işık evleri, abiler, ablalar, imamlar, siyaset ve ticaret sarmalının bir sonucu olarak Türkiye, Fetö gerçeğiyle karşı karşıya bırakıldı.

Bunların her biri ayrı ayrı inceleme ve araştırma konusu olabilecek bir derinliğe sahip ama bu bizim konumuz değil.

Bununla birlikte, peş peşe üç darbe yapıp kendini siyasetin karanlığına gizlemesini bilen bu Fetö’ye bir açıklama getirmenin gereği ortada olduğu için, ana gövdeye de bir göz atılması gerekiyor…

Başta Cemaat derken F tipi ve şimdi de Fetö olan bu yapıyla ilgili çok şey söylendi ama en azından akılda kalıcı bir şema sanıyorum Usta tarafından çizildi;

‘Üç katlı bir çete!..

Gerçi çete demek Fetö’yü tam olarak ifade etmiyorsa da çünkü daha karmaşık ve küresel bir yapı bu, en azından üç katlı olduğu doğru; tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan bir şebeke!..

İbadet katında yer alan grup aslında cemaatin ta kendisi ve çok geniş bir toplum kesimine hitap ediyor. Dini öğretisini Said-i Nursi eliyle Halidi Nakşibendi Tarikatından alıyor tıpkı Adıyaman Menzil gibi.

Medyaya düşen çaycı simitçi börekçi ya da emekli memur işçi şeklindeki tanımlamada geçen kesim işte bu grup.

Toplum zaten bunları iyi biliyor belki çoğunu tanıyor.

Çünkü masum dini inançlarla Fetö elebaşı Gülen’e bu kesimin bağlanışı ve büyümesi herkesin gözü önünde oldu, gizlisi saklısı yok.

Kaldı ki bunda siyasi iktidarın payı çok büyük, belediye ve devlet destekli yapılan ve yurdun dört bir köşesinde düzenlenen Türkçe olimpiyatları itici güç oldu, yanında yurtlar, pansiyonlar, dershaneler… 

Fazla söze gerek yok çünkü bugünkü siyasi iktidar sahiplerinin ‘muhterem hocaefendi’ diye diye masum halkı nasıl bu Cemaate yönlendirmiş olduğunu havadaki kuşlar bile biliyor.

Bana sorarsanız eğer üzerinde durulması gereken cemaatin tabanı değil, polisimizi askerimizi ve gençlerimizi daha okul çağında bu cemaat çatısı altında örgütleyenler yani Fetö’nün abileri ve ablaları olmalı.

Gerçekten de Türkiye’nin mücadele stratejisinin hedefinde ekmeğini inançları uğruna paylaşan tabandakiler değil, asıl bu abiler ve ablalar olmalı.

Çünkü bunlar Misyonerden beter Misyoner olan bir yapı ve memlekette girmediği yer kalmadı. Mahalleler, evler, camiler, vakıflar, dernekler, okullar, yurtlar, pansiyonlar.

Her yere girdiler, her gence el attılar, beyin yıkadılar ve onları tıpkı bir robota dönüştürdüler. Sonra seçilmiş bu kadroyu ‘F Tipi’ne dönüştürüp devletin özellikle istihbarat, yargı ve askeriyede yetki sahibi makamlarına sızdırdılar.

Yasa dışı dinlemeler, sahte deliller, önemli şahsiyetlerin biyografik istihbaratını yapanlar ve bunları yabancı istihbarat unsurlarına sızdıranlar kimlerdi?

 İşte bu baştan sona F Tipi.

Devlet içinde ürkütücü bir istihbarat ağı kuran bu Misyoner kadro, Türkiye çapında örgütlü olmasına rağmen nedense hala ortaya çıkarılmış değil.

Yoksa bu kripto kadro tıpkı Usta’nın ‘akıllı olanlar kaçtı’ sözüyle ifade ettiği gibi kaçıp gitti mi, kim bilir?

 Ama aklınızda olsun, ülkemizde kelimenin tam anlamıyla casusluk şebekesini kuranlar işte bu Gülen’in abi ve ablalarıdır. 

Diyeceksiniz ki ‘nereden biliyorsun?..

Yaşadığım bu ömrün yarısı terör ve kaçakçılıkla mücadele ile geçti, diğer yarısı da üst düzey güvenlik eğitim ve öğretimiyle geçti.

Kulakları çınlasın Osman Pamukoğlu Paşam sanıyorum dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ‘İran’a harekat yapılması gerek’ dediği zaman o da sormuş ‘var mı belgesi, nereden biliyorsun’ diye.

Pamukoğlu’nun cevabı belki abartılmış olabilir ama ana hatlarıyla şöyle; ’Duvara horoz resmini asmışsınız, altına da bu bir horozdur diye yazmışsınız, olur mu böyle şey!.. Dünyanın her yerinde horoz horozdur’ demiş yani gözlerin gördüğünün belgesi olur mu gibisinden.

Diyeceğim o ki bu abi ve ablalar kurucu kadrolar, seçici, arayıcı, bulucu ve eğitici kadrolar, bunların işi bu zaten, şebeke!..

Üç katlı Fetö’nün ticaret katına gelince…

Burada küçük esnaftan tutun da en büyüğüne kadar zincirleme giden ve inançları paraya tahvil eden bir grup yer alıyor ki bu da zaten bu gizli saklı değil, bunu da herkes biliyor, siyasi iktidar biliyor hatta çoğunu tanıyor.

Çünkü tutun belediyelerden ta kamu kurumlarına kadar aralarında ihale ilişkileri var, para ilişkileri var. Her ne kadar bu ticaretin siyasi figürleri hala ortaya çıkmamış olsa da bunların çoğu yargılanıyor şu anda.

Belki bu noktada ilginç olanı, Fetö’yle bağlantılı bu şirketlerin yönetimlerine siyasi iktidarla bağlantılı kadroların getirilmiş oluşu. Yani inançları paraya tahvil eden bu sermaye grubu şimdi el değiştiriyor.

Bunlar üzerinden kurulmuş dernekler, vakıflar, yurtlar, pansiyonlar da el değiştiriyor.

En son Maarif Vakfı kurdular, Fetö’ye ait okullar da bu vakfa geçiyor. Bu ileride bir soruna yol açar mı, göreceğiz daha yolumuz var.

Tavana gelince yani Usta’nın ihanet dediği gruba…

Yine bana sorarsanız üzerinde durulması gereken bir diğer konu da bu olmalı çünkü devletin tepe kadrolarına sızmış ya da sızdırılmış olan ihanet hücreleri işte bu grupta yer alıyor. Peş peşe darbeleri tetikleyenler bunlar, örgütün kripto beyin takımı bu!..

‘F Tipi’ bu grubun sadece bir parçası, sahte delil, yasa dışı dinleme gibi ayak işlerini yapan bir maşa. 

Dolayısıyla bugün karşımıza abiler ablalar bir yana, gerçek tehdit olan iki grup çıkıyor; kripto hücreler ve bu hücreler eliyle kullanılan F Tipi.

F Tipi açığa çıkarıldı ama kripto hücreler istikametinde bir arpa boyu bile mesafe kat edilmedi tıpkı abi ve ablalara karşı yol alınmadığı gibi. 

Oysaki Türkiye, Fetö’ye karşı mücadelede tüm enerjisini bu kripto hücreleri çökertmek için harcamalıydı ama nedense bu olmadı hala da olmuyor.

Sonuç olarak diyeceğim o ki..

Geçmişten ders alıp bu mücadeleyi kesin bir sonuca ulaştırmayı düşünen bir Türkiye örgütü iyi çözümlemeli, bu tehdidi gerçek boyutlarıyla ele almalı ve mücadelede öncelikli hedeflerini iyi seçmelidir.

Şu sıralar görüyoruz işte…

Her gün neredeyse üç beş on elli yüz kişi gözaltına alınıyor, kimi tutuklanıyor kimi ise serbest kalıyor.

Ajanslara düşen haberlerden bunların hepsinin ankesörlü telefonlara konu olduğu için soruşturmaya tabi tutulduğu anlaşılıyor.

İyi tamam da tepedeki kripto hücreler açığa çıkarılmadan buradan ne sonuç beklenebilir ki? 

Birkaç milyonu aşkın kişinin şu ya da bu şekilde var olan Cemaat ilişkisi göz önüne alındığında, isterseniz her gün binlerce kişiyi gözaltına alın, soruşturma yapın, tutuklayın ama..

Aldığınız bu kişilerin kripto hücrelerle bağı yoksa, mücadeleniz boşadır, göstermelik olur, bu da hem topluma hem devlete zarar verir.

Sürecek..

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Kaynak: Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, araştırmacı yazar. Terör ve siyaset üzerine yayımlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu