Video

26 Ağustos.. Malazgirt.. Büyük Taarruz.. ‘Nutuk’

Kurtuluş Savaşı, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Ağustos 1922’de sabaha karşı verdiği emirle başlattığı Büyük Taarruz ve 30 Ağustos’taki ”Başkomutanlık Meydan Muharebesi” zaferle sonuçlandı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu zaferin bir sonucudur. Bu aynı zamanda 1071 Malazgirt Zaferiyle başlayan Anadolu’daki Türk hakimiyetinin de nihai bir sonucudur.

Nutuk’ta geçen bir ifadeden yola çıkılarak 26 Ağustos’a varabilmek kolay değil. Tarihin derinliğine inmek gerekiyor. 1071 Malazgirt ile 1922 Büyük Zafer’e giden yol arasındaki bağı kurabilmek gerekiyor. Nutuk’ta geçen tek bir ifade ile Atatürk bin yılı özetliyor ve günümüze kadar süregelen siyasetle aradaki bağları da kurabiliyor. Büyük Suikast..

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta geçen ifadesi aynen şöyle;

‘Saygıdeğer efendiler, bu antlaşma, Türk Milleti’ne karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zaferdir’.

Bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehditlerin anlaşılabilmesi için, önce Gazi Mustafa Kemal’in iyi anlaşılması gerekiyor. Mustafa Kemal ‘Büyük Suikast’ kavramını neden kullanmıştı.. Bu sorunun cevabı Mustafa Kemal’in yukarıdaki sözlerinin içinde gizli…

Mustafa Kemal ‘bu anlaşma’ sözüyle Lozan’ı işaret ediyor yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası hukuk ve yasalar açısından tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması. Sonrasında Mustafa Kemal bize iki önemli ipucu veriyor: İlki, ‘Türk Milleti’ne karşı yüz yıllardan beri hazırlanmış suikast’; diğeri de ‘Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılan suikast’.

Birinci soruyla başlayalım…

1071 Malazgirt Savaşı’nı Anadolu’da Türk Bayrağı’nın her cephesiyle göndere çekilmesi olarak görülürse eğer, Gazi ‘Mustafa Kemal’in ‘yüzyıllardır Türk Milleti’ne karşı sürdürülen büyük suikast’ deyişinden 1096’da başlayan Haçlı Seferlerini çıkış noktası almamız gerekiyor.

Haçlı Seferlerinin üç amacı vardı:  Anadolu’yu ele geçirmek, Anadolu’daki Türk varlığını yok etmek ve kutsal toprakları ele geçirmek. Türk Ulusunun da amaçları vardı; Anadolu’yu yurt edinmek, Avrupa’da köprü başı tutmak, kutsal toprakları ve kaynaklarını elde bulundurmak ve Asya ile bağını sürdürmek. İşte yüzyıllardır savaşlar bu nedenle yapıldı..

2’nci Viyana kuşatmasına kadar Osmanlı hep toprak kazandı, bir cihan imparatorluğuna dönüştü; Haçlı’nın gücü Osmanlı’yı durdurmaya yetmedi. Ancak 2’nci Viyana Kuşatması(1683) bir dönüm noktası oldu ve bu kuşatmayı tamamlamayan Osmanlı, 1699 Karlofça ile de toprak kaybetmeye, geri çekilmeye başladı ta ki 1922 Sakarya’ya kadar.

Bu süreci yıllarla ifade ederseniz, karşımıza ‘yüzyıllardır hazırlanmış bir oyun’ çıkar.  

Anlamı da, ‘başta İngiltere ve Rusya olmak üzere dünya devletlerinin Haçlı zihniyetiyle Türk Ulusu’nu yok etmek, Anadolu’yu ve kutsal toprakları ele geçirmek için tertiplediği suikast dosyası olur. Oysaki tarihçiler talihsiz bir aldanmayla bu seferleri sekize kadar saymış ancak bunun sayısız olduğu, Viyana’dan Sakarya’ya uzanan silahlı siyasi bir proje olduğu düşünülmemiştir.

Peki, Mustafa Kemal neden Sevr Antlaşması’nı bu suikastın son hamlesi olarak görmüştü?

Sevr stratejisinin Anadolu ile Asya arasındaki coğrafik bağı kesmek olduğunu biliyoruz. Bu bağın Türk Ulusu için hayati bir önemi vardır. Türk Ulusu hala Anadolu’da varlığını sürdürebiliyorsa eğer, bu bağın sayesindedir. Anadolu’ya en büyük güç Asya’dan gelmektedir.

Şöyle bir düşününüz Azerbaycan’ı ve hemen İran’da bulunan 25 milyona yakın Azeri Türk’ünü…  

Buna bir de Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan’ı ekleyiniz… Bir de Türk Milleti’nin Müslüman olarak sayılan devletler içerisinde emperyalizme karşı savaşmış, başarıp bağımsızlığını kazanmış tek devlet olduğunu da ekleyiniz…. Müslüman dünyasını da buna ekleyiniz… Türkiye’nin sahip olduğu çağdaşlaşma ve kalkınma seviyesini, Asya’daki enerji kaynakları ve sayılan devletlerle tarihi, kültürel, sosyal bağlarını da eklediğinizde, Asya’nın Batı’ya uzanan en uç noktasındaki bu Türk Devletinin ‘öncü’ olduğu görülür. Ve Türkiye bu öncülüğü hakkıyla yerine getirdiğinde, dünyada süper bir güç olur.

Mustafa Kemal’in Sevr’i suikastta son hamle olarak görmesinin altında yatan nedenlerden biri budur. Anadolu ile Asya’nın bağının kesilmesiyle Türk Milleti’ni yalnızlaştırılarak, bu büyük gücü etkisizleştirebilmek. Sonrasında iş kuşatmaya gider, zaten bugün yapılan da budur…

Günümüzde unutulmuş gibi görülen Sevr Antlaşması sadece Doğu’da tampon devletler kurmakla kalmıyor, Osmanlı’nın yönetimini de ele geçiriyordu, hatırlayalım..

‘Osmanlı’ya bırakılan topraklar üzerindeki yönetimine de çok ağır kısıtlamalar getirilmişti; Seferberlik yasak; Deniz kuvvetleri kurulması yasak; Zırhlı araç ve tank yapımı ve ithali yasak; Türkiye’nin savaş ve denizaltı gemileri yapması ve edinmesi yasak; Hava kuvvetleri kurulması yasak…

Bu kısıtlamalarla birlikte, Osmanlı yönetimi bağımsız da olamayacaktı: Adalet rejimi müttefikler tarafından belirlenecek; Bütün kapitülasyonlar, yaralanacakların sayısı artırılarak sürdürülecek; Soy, din ve dil azınlıkları, bağımsız ve denetimsiz olarak, diledikleri kadar ilk, orta ve yüksek okul açabilecek ve kendi dillerinde eğitim yapabilecek; Osmanlı maliyesi müttefiklerce seçilecek bir maliye kurulunun denetimi altında olacak…’

Bugün yaşadığımız çığ gibi büyüyen özel okullar, özelleştirme yoluyla yönetimi yabancılara devredilen kaynaklar, teknoloji transferine izin verilen Türkiye manzarası ile Sevr’in bu yönlerini de yan yana getirdiğimizde, Gazi Mustafa Kemal’in Büyük Suikast’la neyi anlatmak istediği apaçık görülür…

1961 yılında, Washington’daki Nato Karargahı’nda yüksek rütbeli bir Türk subayının el geçirdiği ‘en gizli’den(cosmic Top Secret) daha yüksek gizlilik derecesine sahip(vagram) bir dosyada Sovyetler Birliği’nin dağılacağı, Orta Asya’da beş ya da altı Türk Cumhuriyeti’nin kurulacağı, kurulacak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye ile ilgili politika şu şekilde belirlenmiştir:

‘Türk Devletlerinin işgal edecekleri coğrafya stratejik yönden çok değerli ve tabii kaynaklar bakımından çok zengindir. Bu devletler Batı’daki Türkiye Cumhuriyeti ile birleşirse o zaman ortaya Hitler Almanya’sı veya Stalin Rusya’sından daha tehlikeli bir kuvvet Batılıların karşısına çıkar. Türkiye Cumhuriyeti ile Doğu Türklerini birleştirmemek için elden gelen yapılmalı, Türkiye ile bu devletler arasında tampon devletler kurulmalı, Türkiye’nin lider devlet olmasını engellemek için siyasi ve ekonomik bütün tedbirler alınmalıdır.’

Gazi Mustafa Kemal’in Büyük Suikast’ın son hamlesini olarak Sevr’de gördüğü de işte budur; tampon devletler, Ermenistan-Kürdistan şeklinde tampon devletlerin kurulmasıyla Asya ile Anadolu’nun bağının kesilmesi.

Şimdi..

Hala Türkiye’de izlenen siyasetin nereye gittiğini anlamak ve görmek istemeyenler var. Siyasetçi olup da ‘AKP hükümeti bize süreç hakkında bilgi vermiyor, ne olup bittiğini bilmiyoruz’ diyenler var. ‘Şehit haberleri gelmiyor artık’ diyerek izlenen siyasetin gidişatını gözardı edenler var. Oysaki süreç işliyor, süreç ilerliyor ve her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor…

Süreç şudur: – ‘İleri demokrasi’ denilerek insanlarımız etnik ve dinsel temelde ayrıştırılıyor.

Neden mi?

Birlik olup güç olmasınlar diye…

– ‘İnsan hakları’ denilerek Kürt etnik kimliği üzerinde ülkemizin bir kısmında PKK devlet içinde devlet oluyor ve çaresizliğe düşürülen halkımızın yönetimi ele geçiriliyor.

Neden mi?

Doğu Anadolu’da PKK üzerinden tampon bir yönetim kurularak Anadolu ile Asya’nın bağını kesmek için…

– ‘Dinlerarası diyalog’ adıyla Anadolu’da Haçlı misyonerliğinin kapısı açılıyor, zemin hazırlanıyor.

Neden mi?

Anadolu’daki Müslüman Türk Milletini Hıristiyanlaştırmak için…

– ‘Özel okullar’ denilerek milli eğitimden uzaklaşılıyor, en zeki çocuklarımız sınavlar yoluyla elimizden alınarak devşiriliyor.

Neden mi?

Milli benliğine yabancı, tarih ve kültürüne yabancı kimliksiz bir nesil yetiştirmek için…

– ‘Özelleştirme’ denilerek Anadolu’nun zengin yer altı ve yer üstü kaynakları yabancılara devrediliyor.

Neden mi?

Türk Milleti ve Devletini fakirleştirmek için…

– ‘Kod Ergenekon, kod Balyoz’ denilerek Türk Ordusu etkisizleştiriliyor.

Neden mi?

Kıbrıs’ta Rumlar, Irak’ta Barzani, Kafkas’ta Ermeniler, Ege’de Yunanlılar ve Ortadoğu’da İsrail’in kolay hakimiyet kurmalarını sağlayabilmek için…

– “Sıfır sorun politikası” denilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti yalnızlaştırılıyor.

Neden mi?

Komşularıyla ittifak kurup güçlü olmasını önleyebilmek için…

– ‘Çocuğunu sevindir, şimdi al seneye öde’ denilerek Türk Milleti borçlandırılarak tepkisizleştiriliyor.

Neden mi?

Borçlu kalıp ses çıkarmasın, bu sürece tepkisiz kalsın için.

Ve tüm bunlar da neden yapılıyor biliyor musunuz; Anadolu’nun insan ve ekonomik kaynak yönetimini ele geçirmek, Anadolu’daki Türk varlığı ve kimliğini zaman içerisinde tarihten silmek ve böylece Haçlı seferlerini sona ulaştırmak için, eski Roma ve Bizans’ı yeniden dünyaya getirmek için…

Ve bugüne baktığımızda gördüğüm büyük kıskaçtır; bir yanda çözüm denilen siyasi projeyi işleterek PKK üzerinden Taşnak Hoybun gibi bir ittifakla tampon yönetim kurmak, diğer yanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetimini ele geçirmek ki bu halde zaten tampon yönetime de ihtiyaç kalmayacaktır.

İşte gidişatımız budur, çözüm süreci denilen şey de budur.

Bin yılı aşkın bir süredir Anadolu’yu silah gücüyle elimizden alamayanlar kılık değiştirmiş, elinde para dolu çantalar, elinde Kuran’ı Kerim, ağzında besmele olan bir siyasetle karşımıza çıkmışlardır. Yüzyıllardır Türk yurdu ve ulusuna tertiplenmiş büyük suikastın günümüzdeki yüzü işte budur.

Burada mesele bu tehlikeyi görebilmektir. Tehlikeyi gören Türk Milleti sağduyusunun gücüyle bu Büyük Suikast’ı tıpkı Lozan’da sonuçsuz bıraktığı gibi bertaraf etmesini bilecektir.

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Büyük Suikast/2013

Başa dön tuşu