Yazar

23.Hafta 1. Gün.. ‘Neden Yeni Anayasa’

Hatırlıyor musunuz….

Adli yıl açıldı, ilk mesaj yeni anayasa..

Meclis açıldı, ilk mesaj, yine yeni anayasa..

Düşünebiliyor musunuz, 20 yıllık bir iktidar, zaten istediği değişiklikleri anayasa üzerinde yapmış bir iktidar, bugün çıkıp yine anayasa diyor ve ısrarla bunu vurguluyor..

Neden?

Şimdi..

Emekli Albay Erdal Sarızeybek’in, Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak adlı kitabı yayınlandı.

Sarızeybek kitabını bölüm bölüm okurlarıyla paylaşıyor.

Kitap 52 bölüm, her bölüm 1 günle ifade ediliyor.

İşte 23. Hafta 1. gün, yani 24’ncü gün ve Sarızeybek anlatıyor:

Hatırlayalım..

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Lozan ile Sevr üzerinde değerlendirme yaparken bu siyasi projenin(Sevr) yüzyıllardır Türk Milletine karşı hazırlanmış büyük bir suikast olduğunu şu sözlerle ifade etmişti;

‘Saygıdeğer efendiler, bu antlaşma(Lozan), Türk Milleti’ne karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış Büyük Suikast’ın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir’

Bu ifade üzerinden giderek Türk Milletinin varlığına kasteden ve yüzyıllardır planlanmış büyük suikastın Türk Ordusunun büyük zaferiyle taçlanan Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurulmakla sonuçsuz bırakılmış olduğunu söyleyebiliriz. 

Gazi Paşa’nın her bir kelimesini özenle seçerek kurduğu bu cümlede yer alan kavramlar gelecek nesiller için gözardı edilemeyecek mesajlar da içeriyor.

Bu mesajlar bir şifre olarak kabul edilirse eğer, anahtar kelimeler şöyle sıralanıyor; Türk milleti, yüzyıllardır, büyük suikast ve Sevr.

Gazi Paşa’nın özellikle Osmanlı yerine ‘Türk milleti’ kavramının öne çıkarışından, Türkiye Cumhuriyetinde aslolanın Türk olduğunu ve Osmanlı’nın ise  binlerce yıllık Türk tarihi içinde kimi zaman altın harflerle yazılmış bir sayfa olduğunu görüyoruz.

Burada geçen ‘Türk’ ifadesini bugünlerde dillendirildiği gibi bir ‘ırkçılık’ ögesi değil ortak yaşam, ortak kültür ve medeniyetten doğan bir değer olarak anlamalı.

Gazi Paşa  bu değeri ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir’ şeklinde çerçeveleyerek yine bugün Usta’nın sıkça kullandığı ‘Kürt Laz Çerkes Arap Boşnak…’ gibi etnik kimliklerin aslında Cumhuriyeti kuran Türkiye halkı olduğunu ve bu halka binlerce yıllık  hakim güç  eklendiğinde Türk milletini oluşturduğunu vurguluyor. 

Bu noktada yazılı tarih bize güç veriyor ve bu gücün adı  ‘Türk’ oluyor.

Bu doğal olmalı..

Çünkü son bin yılda bu topraklarda tarihi yapan Türk yazan Türk.

Efendim savaşlarda biz de Türk’e yardım etmiştik’ demekle aslolan güç karşısına dikilmek için bir bahane sunmuyor, anlamı da yok zaten. Çünkü sonrasında yapılan anayasa ile bu ortak güç teminat altına alınıyor ve ‘Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ hükmüyle her etnik köken mezhep ve din sahiplerinin kanunlar önünde eşit olduğu anayasal teminat altına giriyor.

‘Efendim eşitlik yok, inkar var’ demek bu eşitliğin var olmadığı anlamına da gelmiyor aksine bu durumda anayasa gereklerini yerine getirmeyen siyasi iktidarların devlet yönetiminde bir sorunu olduğunu açığa çıkarıyor.

Öyle ya anayasayı uygulamamak hiçbir gerekçeye dayandırılabilir mi?

Yeniden Gazi Paşa’nın  gelecek nesillere bir uyarı niteliğindeki mesajına döner isek…

Yine burada geçen ‘yüzyıllar’ deyişinden, Türk’ün varlığına karşı Anadolu’da çok uzun yıllar önce başlamış ve kelimenin tam anlamıyla bir suikast özelliği taşıyan sinsi ve  planlı bir savaşın olduğunu anlıyoruz.

Ve Gazi Paşa, bu sinsi savaşı sürdürenlerin Sevr ile hedeflerine ulaştıklarını sandıkları bir anda,  Türk’ün var oluş mücadelesiyle kazanılan Cumhuriyet’in bu suikasta son verdiğini vurguluyor  ve Lozan’ı Türk tarihi içindeki hak ettiği mevkiye böyle yerleştiriyor.

Türk Gençliğine bu mesajın veriliş tarihi: 1927.

Bu yıla bakılarak Türk Milletinin varlığına kastedenlerin,  Sevr’i kurgulayan İngilizlerle birlikte yüzyıllardır savaştığımız Ruslar olduğu söylenebilir.

Ancak 1927’nin bu tablosunda Amerika ve İsrail yer almıyor.

Çünkü Ortadoğu’ya henüz ayak basmamışlar ve Türk’ü hedef alan plan ve projeler de o tarihte henüz ortaya çıkmış değil.

Dolayısıyla Anadolu’da Türk milletinin varlığı ve bekasını korumayı hedeflemiş bir Türkiye’nin artık İngiliz ve Rusların yanı sıra Amerika ve İsrail’i de hesaba katması gerekiyor.

Hep birlikte görüyoruz işte..

Bugün uluslararası ilişkiler açısından hiçbir sakınca duyulmaksınız açık açık Türk Milletini hedef alan planlar yapılıyor, projeler yapılıyor ve yeni haritalar artık duvarlara asılıyor.

Sonuç olarak bakıldığında o günkü koşulların bize gösterdiği Sevr’in ana fikri şuydu;

‘Doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermenistan-Kürdistan gibi tampon devletlerle Anadolu’daki Türk varlığının Asya’dan fiziken koparılması.

Batı ve Güney Anadolu’nun Yunan, İtalyan ve Fransız hakimiyetine bırakılmasıyla Anadolu’daki Türk varlığının üç cepheden kuşatılması.

Ankara dolaylarına sıkıştırılmış ve kuşatılmış olan Türk Milleti’nin sonrasında yapılacak ileri bir harekatla tarihten silinerek Anadolu’nun ele geçirilmesi…’

Gelin şimdi buradan 1991 Körfez savaşına gidelim, düğüm noktasıydı bu demiştim. Özal’ın bu savaşta ABD’ye verdiği desteğe ve ‘Ben getirdim’ dediği Çekiç Güce gidelim.

Bir bakın bakalım daha o yıllarda neler oluyormuş.

Uğur Mumcu anlatıyor;

‘Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’ta doğan otorite boşluğunu doldurmak, bölge halkını Saddam’ın kıyımından korumak ve caydırıcı bir güç olarak kullanılmak için oluşturulduğu ileri sürülüyor.

Bu amaç, insancıl gerekçelere dayanıyor. Saddam’ın Kürt halkına yönelik Halepçe kıyımı da anımsanırsa, bu gerekçelere hak vermemek kolay değildir.  Madalyonun bir yüzü böyledir.

Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım: Madalyonun öbür yüzünde Çekiç Güç’ün asıl amacı görülüyor. Bu amaç bölgede ABD korumacılığı altında bir Özerk Kürt Devleti kurmaktır. Bölgede batı devletlerinin koruması altında bir Kürt devleti kurulması 1’nci Dünya Savaşından bu yana gündemdedir! 

Batı destekli Kürt devleti kurma planı, Kurtuluş Savaşı ile bozuldu. Kürtlere batı desteğinde devlet kurma planları 1970’li yılarda da uygulanmak istedi. Başkan Carter döneminde Molla Mustafa Barzani, ABD tarafından para ve silah yardımlarıyla desteklendi. Ancak Barzani, Amerikan korumacılığındaki ayaklanmayı başlatamadı.

Kürtler açısından 1920’lerde Londra, San Remo ve Sevr Anlaşmalarına konu olan ve 1970’li yılların ortasında da Amerikan desteği ile canlanan Özerk Kürt Devleti 1990’larda Çekiç Güç aracılığıyla kurulmuş bulunuyor!

Çekiç Güç, ABD için çekiç, Türkiye ise bu çekicin örsü oluyor!’

Mumcu’nun bunu yazıp söylediği yıllar 90’lı yıllar.

Şimdi yıl kaç?

Yani aradan geçmiş koca bir 30 yıl, kimse hiçbir şey görmemiş ama ne zaman ki Barzani bağımsızlık referandumu yapmış, o zaman akıllar başa gelmiş ve Usta çıkmış ‘Bu Türkiye’ye ihanettir’ demiş öyle mi?

Uğur Mumcu ‘Özerk Kürt Devleti kuracaklar’ dediğinde Barzani daha özerk olmamıştı ki…

Körfez savaşı bittikten sonra özerk oldu. 

Peki bu özerk Barzani ne zaman Federe oldu?

2003. Yani Usta’nın İkinci Körfez savaşında ABD’ye verdiği destek sonrası.

Peki bu Barzani ne zaman bağımsızlık referandumuna gitti?

2017.

Kim vardı iktidarda? 

Usta.

Yani?..

Şimdi siz tıpkı Uğur Mumcu’nun dediği gibi istediğiniz kadar atıp tutun, istediğiniz kadar karşı çıkın, öfkelenin bağırın çağırın, bu neyi değiştirebilir ki?

Karşımızda fiili bir durum var, o da şu; Barzani bağımsızlık referandumu yapmıştır, halkın çoğunluğu bunu kabul etmiştir, bağımsızlık Barzani’nin artık cebindedir, uygun ortam geldiğinde bu bağımsızlık ilan edilecektir, geri dönüşü de yoktur.

Usta da sonunda söylemedi mi zaten ‘Bu Türkiye’ye ihanettir’ diye ama referandum yapıldıktan sonra.

İşte yüzyıllık eski defterler böyle açılıyor adım adım böyle işletiliyor. Bundan sonrasını artık tahmin etmek kolay…

Önce yeni anayasa.

Sonra.. ulusal kimliğimiz olan Türk’ün kaldırılarak çok etnisiteli yeni bir kimlik. Şimdiden sayıyorlar zaten 32 parçalı.

Derken yerel yönetimlere özerklik. Zaten Doğu ve Güneydoğu’da yerel yönetimler PKK’nın güdümünde ama anayasal teminat vermek lazım.

Bu demektir ki PKK’ya özerklik.

Ardından da halk oylaması tıpkı Barzani’nin yaptığı gibi. 

Buna kehanet diyorsanız eğer değil, bu kehanet değil şu anki gidişat..

Peki bu hep böyle mi gider?

Bilemiyorum, ben bir siyasetçi değilim.

İşin gerçeği yazar da değilim.

Koşullar beni emekli olmaya sürüklediğinde ilk size yazdım yaşadıklarımı, Şemdinli’de Sınır Aşmak. Siz sevdiniz ben yazdım, bugün geldim.  

Ömrümüzün terörle mücadele adına dağlarda geçtiğinden midir..  

Yoksa bu mücadele uğruna feda ettiğimiz canlar, çektiğimiz acılar ve bu arada maruz kaldığımız durmak bilmeyen soruşturmalar ya da yaşadıklarımızla Usta’nın siyasetin izlediği yol arasında gördüğüm derin uçurumdan doğan bir aldatılmışlık duygusu mudur?

Nedir bilemiyorum ama Uğur Mumcu’nun gün ışığına çıkardığı ipuçları çok etkiledi beni, bırakamadım.

Gazi Paşa’nın Büyük Suikast ifadesini Nutuk’ta gördüğümde çok etkilendim.

Yüzyıllardır Türk milletine karşı planlanmış suikast ifadesinin arka planında gelecek nesillere önemli bir mesajı ulaştırma arzusunun yattığını gördüm.

Bu öylesi tarihsel bir değere sahipti ki bir yanda Sevr’in gerçek yüzünü açığa çıkarıyor, diğer yanda Lozan’ın kıymetini gözler önüne serebiliyor. 

Kurtuluş savaşımızla kazanılan Türkiye Cumhuriyeti’nin kıymetini bu derin mesajın yüklendiği anlam içerisinde görememek mümkün değil. Gazi Paşa gelecek nesillere Türk tarihinin gücünü bu tek cümlede aktarmayı bilmişti.

Tarihi derinliği olmayan bir ulusun varlığını ve bekasını sürdürebilme imkanı yoktur.

Bu derinlik bir ulusun yaratılıştan beri süregelen savaşlara karşı gösterdiği direncin bir ölçüsüdür. Türk tarihinin sahip olduğu tarihsel derinlik Türk Milletine yaşam gücü veriyor. Bu güç nesilden nesile aktarılmakla gücüne güç katıyor.

Bir düşünün bakalım..

Türk Ordusu ve Cumhuriyetini hedef almış olan kumpas soruşturmasına neden Ergenekon diye kod adı verildi?

Ergenekon Türk tarihinin sembolüdür. Türk’ün gücünün simgesidir.

Bu pencereden bakıldığında, arkasında günümüz siyasi iktidarıyla birlikte ABD ve İsrail’in yer aldığına hiç şüphe olmayan bu tezgahla ulaşılmak istenen nihai hedefin ne olduğu apaçık ortadadır.

Yaşadığımız bu gerçekler Atatürk’ün Türk tarihine kaydettiği bu mesajla yan yana geldiğinde zaten omuzlarımıza yüklenmiş sorumluluğun ağırlığını bize hissettiriyor.

Tüm bunlar çok etkiledi beni.

Bir zamanlar ülkemizi hedef alan bu küresel projeye karşı silah mücadele etmiştim.  Şimdi aynı suikastın, kılık değiştirmiş olarak karşımızda durduğunu görüyorum.

Ve geriye dönüp geriye baktığımda, bir insanın dayanma gücünü zorlayan onca olumsuzluklara karşı çabalamış olmama rağmen, bu suikastı etkisiz hale getirememiş olduğumuzu görüyorum.

Kendimi Cumhuriyeti kuran atalarımız huzurunda mahcup, gelecek nesillerimiz karşısında suçluluk duygusunu üzerimden atamıyorum.

Bu duyguların yüreğimde yarattığı büyük etki şahsıma yapılan onca kötülük ve bunun yakın çevreme yaşattığı olumsuz koşulları bir anda gözlerimin önünden siliveriyor.  Toplumu olası tehdit ve tehlikeler konusunda zamanında haber edebilmek endişesi beni daha derin düşünmeye sevk ediyor.

Geleceğimizi aydınlatma gücüne sahip olduğunu düşündüğüm her ışığı ve bilgiyi sizlere ulaştırabilmek için çabalıyorum.

Böyle yaşadığımda huzur buluyorum.

Çünkü biliyorum ki artık yalnız değilim.

Hep bir kuşak olacak.

Koşullar ne denli ağır olursa olsun, Türkiye’ye karşı konumlanmış bu sinsi proje sahipleri hangi kılığa bürünürse bürünsün, Türk milletinin, devletinin ve yurdunun varlığı ve bekası için mücadele edenlerin hep olacağını düşünüyorum.

Ve bu düşüncelerin verdiği güçle Gazi Paşa’nın bize gösterdiği yolda hep bir adım ileri atabilme arzusunu yaşatabiliyorum…

Yani?

İşin özü, Menfur BOP projesi tıkandı, işletilemiyor.

Irak ve Suriye kuzeyinde özerk yapılar kurulmuş olsa da, Türkiye’nin üniter yapısı değiştirilmeden ayakta kalamıyor.

Bütün mesele bu.

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Kitap:

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak/2019

Başa dön tuşu