100. Yıl

14. Gün.. ‘BDP Nire’

Buluşma Noktası; Bağlar Köyü..

Hatırlar mısınız, bugünkü HDP’nin ardılları Şemdinli’de incelemelerde bulunmaya gitmişti.

Neyi inceleyeceklerdi?

Emniyet güçleri tarafından Pkk terör örgütüne karşı yapılan operasyonu, bölgeyi ve halkı..

Bu notu düşelim ve kaldığımız yerden devam edelim..

Seyit Taha’nın türbesi Şemdinli’de, Bağlar Köyünde. Tabii Şemdinli hem benim hem de konumuz açısından ayrı bir öneme sahip. Sadece PKK terör örgütünün 15 Ağustos 1984’te saldırdığı ilk ilçemiz oluşundan değil, madalyonun bir de öteki yüzü var;

Yıl 2012, Yer Şemdinli; Usta ile Barzani kucaklaşmasının bir yıl öncesi, ilk baskınının yıldönümünden üç gün sonrası. Belki hatırlarsınız, haber şu;

‘Sık sık yol kesen ve büyük bir saldırı planlayan PKK’lılara karşı güvenlik güçlerinin operasyon yaptığı bölgede inceleme yapmak üzere BDP’li vekiller Şemdinli’ye geldi.  Teröristler BDP  milletvekillerinin yolunu kesti. 50 araçlık konvoyu durduran 1’i kadın 5 PKK’lı terörist yaklaşık yarım saat vekillerle sohbet etti.

Olayın ardından Van Cumhuriyet Başsavcılığı ‘bunun bir yol kesme değil, teröristlerle buluşma’ olduğunu öne sürerek inceleme başlattı. Konvoyda BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, partili milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Sebahat Tuncel, Esat Canan, Adil Kurt, Nazmi Gür, Halil Aksoy, Hüsamettin Zenderlioğlu ve Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk bulunuyordu. Olay 20 kilometre uzaklıktaki Bağlar Köyü yakınında meydana geldi. PKK’lılar yaklaşık yarım saat örgüt propagandası yaptıktan bölgeden ayrıldı, milletvekilleri de Şemdinli’ye geri döndü.’

Haber bu.

Burada geçen isimler mutlaka size tanıdık gelmeli çünkü bu vekiller bugünün HDP’sinin önde gelen isimleri. Belki tanıdık gelmeyen buluşma noktaları olabilir, Bağlar Köyü yani Nehri.

Bu BDP ile bu PKK neden burada buluştu?

Bu köyün ne özelliği vardı ki örgütün silahlı ayağıyla siyasi ayağı burayı seçmişti?

Öyle ya amaç operasyonlar hakkında bilgi almak ise en uygun yer Derecik olmalıydı çünkü hemen güneyi ve batısında PKK terör örgütünün kampları vardı. Büyük askeri operasyonlar da bu kamplar bölgesine yapılıyor, bu dün öyleydi bugün de böyledir.

İşte Türk Ordusu Hakurk’a harekat yapmıyor mu?

Yapıyor, Pençe Harekatı.  Hakurk nerede? Derecik’in hemen güneyinde. Madem operasyonlar hakkında bilgi almak istiyorlardı pekala Derecik’e gidebilirlerdi ama gitmediler, neden?

Bu olmadı mı, Konur’a gidebilirlerdi.

Çünkü Konur’un hem güney hem kuzey hem de batısında üç tane PKK kampı bulunuyor, hala oradalar; Basyan, Avaşin, Çarçele, operasyonlar da hep bu bölgelere yapılıyor ama Konur’a da gitmediler. Peki ya bu teröristler neden yolu başka bir yerde değil de Bağlar köyü çıkışında kestiler? Öyle ya madem yol keseceksiniz, yakındığın bildiğim o arazide en uygun yer başta Ortaklar Gediği, Beyyurdu Gediği, Hazne yol ayrımıdır.

Neden buralar değil de illa ki Bağlar Köyü?

Şimdi durum şu: 

Bağlar Köyü’nün en önemli özelliği, demin açıkladığım Seyit Taha’nın mezarının bu köyde oluşudur. Şimdi konuyu açacağım, tarikat, terör ve siyaset nasıl oldu da bir araya geldi, anlatacağım ama önce size Efkar Tepesini anlatmamam lazım. Benim yüreğimde Şemdinli’nin ayrı bir yeri var, adı geçtiğinde akan sular duruyor, yaşadıklarım aklıma geliyor. 74 askerim benim yanımda şehit düştü, acısını hala yaşıyorum. Dolayısıyla ne zaman bu konu açılsa derin düşüncelere dalıyorum…

Yıl 1992.

Şemdinli’de Hudut Tabur Komutanıyım, Fransa’da yüksek seviyeli güvenlik okulunu bitirmiş, geri dönüşümde Şemdinli’ye tayinim çıkmış. Temmuz ayında göreve başladım, bir ay oldu olmadı, Alan hudut bölüğüne ağır bir saldırı yapıldı.

Ağır bir çatışma 19 şehit, teröristler yerde bıraktıkları ölülerini bile alamadan kaçtılar ama ne yapayım, 19 şehit!..

Daha yeni gelmişim. Bölgeyi tanımıyorum, hududu daha görememişim, personelimi bile tanımaya daha fırsat bulamamışım, çabalıyorum… derken Aktütün karakoluna saldırdılar, Alan’dan yedi gün sonra. Takviye filan demeden üç askerle koşa koşa gittik, doğrudan çatışmaya girdik.

Bu teröristler Barzani bölgesinden geldiler tıpkı Alan’daki gibi ölülerini bırakıp Barzani bölgesine geri kaçtılar ama 22 evladım daha yanımda şehit düştü.

Biz daha ‘Ne oluyor neler oluyor‘ bile diyemeden, 15 gün sonra Derecik karakolumuza saldırdılar…

Bu kez kod adı Ferhat olan İmralı’daki mahkumun kardeşi Osman Öcalan da başlarında.

Siz bu ismi tanıyorsunuz hani şu İstanbul seçimi öncesinde apar topar TRT ekranlarına çıkarılıp canlı yayında konuşturulan terörist. İşte bizim karakollarımıza saldıran oydu. Kod adı Ferhat’tı. Neleri var neleri yoksa hepsini toplayıp geldiler aynı anda Derecik komando bölüğüne, Yeşilova hudut bölüğüne ve Umurlu hudut bölüğüne saldırdılar.

Sonuçta kendi kitaplarına yazdıkları ifadeyle ‘kaldırmayacakları kadar ağır bir kayıp’ verdiler ve yine Usta’nın Diyarbakır’da kucakladığı Barzani’nin bölgesine Hakurk’a kaçtılar ama…. Biz bu çatışmada 33 şehit verdik, tam 33 şehit!..

Şu an düşündükçe bile bir öfke ve acı yüreğimi kaplıyor.

Sonra ip koptu bizde, sınır mınır kalmadı hepsi aşıldı. 16 kişilik timler kuruldu, bugün bir tugayla harekat yapılan Irak kuzeyine biz kendi timlerimizle gece gündüz nokta operasyonları yapar olduk. Ve bir daha saldırıya uğramadık, bir daha pusuya düşmedik.

 Ama şimdi  bu yaşadıklarıma bakıyorum, sonra dönüp ekranlara bakıyorum, 74 askerimizi şehit eden katil Osman Öcalan’ı görüyorum. Eli kolu serbest ortalıkta dolaşıyor, arayanı yok, hakkında açılmış bir dava yok. Şimdi Usta çıkıyor ‘aranıyormuş ama bilmiyordum’ diyor. Böyle demiş olsa da bu söylediği kırmızı bülten işi hala şüpheli, içeriğini bilen kimse yok. Gerçekten var mı yok mu, onu da bilen yok ve bu katil hala serbest.

Peki niye serbest?

 İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet ettim, ‘ben canlı tanığım’ diyerek tam on yıldır da ekranlardan köşemden haykırıyorum. Temmuz ayında CİMER’ e şikayet ettim, ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet ettim ama kimse duymuyor, duyup da harekete geçmiyor, niye?

Niye ey devlet niye?

Dönemin genelkurmay başkanı İlker Paşa hakkında ‘terör örgütü lideri’ diye soruşturma yapıp tutuklamayı bilenler şimdi bu katili yargılamayı neden bilmiyor? Hadi o kumpastı deyip o dönemi geçelim, ben size bugünden bahsediyorum bugünden, bugün hala bu katil hakkında bir soruşturma bile yok, niye?

Gerçekten yüreğim yanıyor, pusuya düşürülmüş gibi hissediyorum ve bu hisse kapılınca da kendime kızıyorum. Kızdıkça yazayım istiyorum, o zaman da asıl konudan uzaklaşıyorum, anlatmak istediklerim birbirine karışıyor, ben de satırlar arasında kaybolup gidiyorum. Ama sakin olmalı ve sakin sakin size olan biteni anlatmalıyım.

Sözü Bağlar köyünden açmıştım, oraya geleyim…

Bağlar Köyünün eski adı bildiğiniz gibi Nehri. Tarikatın Anadolu halifesi Seyit Taha’nın mezarı orada bulunuyor. Hudut taburumuza 1925 yılında komplo kurup subaylarımızı tuzağa çeken Şeyh Abdullah’ın da mezarı orada.

Şemdinli merkez ile Bağlar köyü arasında Beyaz dağ var. Bu dağın Şemdinli’ye bakan yamacında Efkar Tepesi var, gerçek adı Efkar Tepesi midir bilinmiyor ama Şemdinli’ye giden öğretmen, ebe, hemşire, doktor, asker polis kime sorarsanız sorun hepsi Efkar Tepesini iyi bilir.

Ne özelliği var, anlatayım…

Şemdinli Hakkari’nin ilçesi, Irak’a komşu, İran’a komşu, küçücük bir üçgen. Tek girişi var Yüksekova’dan gelen, başka yolu yok. Çıkmaz bir sokak; soldaki toprak yolu izlerseniz İran’a, sağdan Şemdinli Çayını takip ederseniz Usta’nın deyişiyle Barzani’nin Kürdistanı’na ulaşırsınız. 

Şemdinli, PKK terör örgütünün silahlı eylemlerini ilk başlattığı yer.

Eylemi başlatan örgütün elebaşı Abdullah Öcalan şimdi İmralı’da mahkum, yargılandığı mahkemeye verdiği ifadede ‘baskını Barzani bölgesinde hazırladık’ diyor ve ekliyor: 

‘Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenleyen birliklerimiz Kuzey Irak’ta KDP’nin kontrolündeki bölgede hazırlanmıştır. Bu kamp Lolan kampıdır. Bu dönemde biz KDP lideri Barzani ile irtibat halindeydik.’

Bu KDP, Barzani’nin partisi olan KDP’dir hani bir zamanlar Stalin’in kurduğu, başına Molla Mustafa’nın getirildiği, hani Usta’nın da ‘mahşere kadar beraberiz’ diyerek oğlunu Diyarbakır’da kucakladığı Barzani.

Biz bunları örgütbaşı yargılanmaya başladığında öğrendik, mahkeme tutanaklarından. İşin gerçeği Irak kuzeyinde ne olup bittiğinden yıllarca haberimiz olmadı bizim, inanın olmadı.

Bu istihbarat örgütleri ne yapar, onları da anlamak güç.

Hatırlıyorum da bir MİT Raporu yayınlanmıştı adı Susurluk olan, yayınlanmıştı da kimin eli kimin cebinde onlar anlatılmıştı ama bize hiç kimse Irak kuzeyinde ne olup bittiğini anlatmadı. Biz o yıllarda kimseyi göremedik, bugün de zaten siyasi iradenin hala gördüğü yok.

Hani arşivleri örgütün? Yok.

Hani para kasası örgütün? Yok.

Hani eylem planları, raporları, eleman sicilleri, yurt dışı bağlantılarını gösteren deliller?..

Kaçakçılık organizasyonu hala bir muamma; iç ve dış bağlantılar, kuryeler, kasalar, aracılar, onlar da yok!

Geçtim bunları, örgütün başı İmralı’da yatıyor, hakkı idamdı, müebbet hapse çevirdiler, bir eli yağda bir eli balda yattığı yerden örgütü idare ediyor. Hatırlayınız TRT’ye çıkarılan 74 askerimizin katili bir yana, o da Anadolu Ajansı aracılılığıyla HDP’ye talimat göndermedi mi, gönderip de ‘HDP bu seçimde tarafsız kalsın’ demedi mi?

Bu ne demektir?..

Bu yattığı yerden örgütü idare etmek değil midir? Bu terörle işbirliği yapmak değil midir?

Daha ne diyeyim…

 Elbet daha söyleyeceklerimiz var ama şimi konumuz Efkar Tepesi…

Teröristin geçemediği, barınamadığı belki de tek arazi parçasıdır burası. Bir başka anlamı da var Efkar Tepesinin; dağ değil, tepe değil sabır taşı gibi bir şey. Öfkenin kurşuna dönüşmesi gibi bir şey, atılan her kurşundan dayanma gücü almak gibi bir şey.

Tabur gazinosundan karşıya ve de uzaklara baktığınızda Beyaz dağı görürsünüz.  Teröristler oradan geçer; sağa giderse Bembo’ya, sola giderse Ortaklara, batıya giderse Akpınar dağı üzerinden Basyan’a geçer.

Her hareketinin bir amacı vardır; sağdan gidişi demek, Durak’a taciz, Bembo’da pusu, Beyyurdu’na taciz demektir. Sola dönerse, Ortaklara taciz, Silo yaylasında pusu demektir. Batıya dönerse, Konur vadisinde mayın, Aktütün’e taciz ve oradan da Basyan’a yani Irak’a kaçmak demektir, tabii tekrar geri gelmek üzere.

Beyazdağ da bir başkadır ama Efkar Tepesi daha bir başkadır.

Efkar Tepesi, Şemdinli’nin hemen yanı başında küçük bir tepedir ama bu bize endişe vermez, dedim ya buradan terörist geçmez, burada terörist de barınamaz çünkü kimin ne zaman bu tepeye ateş edeceğini kimse bilemez.

Bu tepe bizimdir, eskiden de bizimdi şimdi de bizimdir. Burası bizler için sabır taşıdır ama her ne hikmetse hiç çatlamaz onca kurşuna rağmen. 

Bizim taburun hemen karşısındadır; nöbetçiler geceyi bu tepeye bakarak geçirir. Genelde gece teröristlerin, gündüz bizim olduğu için, nöbet tutanlar yerinden kımıldamaz, Efkar tepesini seyrederek nöbeti bitireceğini düşünür ama geceler çok uzundur, bitmek bilmez.

Şemdinli’de bazen sabrın taştığı anlar da olur dayanamazsınız, insanoğlu bu, sabır taşı değil ki!..

İşte o zaman Efkar tepesi tepeliğini yapar ve atılan bütün kurşunlara göğsünü açar, kimse de karışmaz bu nereden geldiği belli olmayan kurşunlara, kimse de sormaz, neden, diye. Halk da alışmıştır buna, hiç korkmaz.

Sabrın taştığı anlarda önce bir makineli tüfek darbesiyle mermiler Efkar’a boşaltılır. Bunu duyan diğer silahlar, roketler, bombalar, piyade tüfekleri, bütün silahlar, hepsi aralarında söz birliği etmişçesine elinde avucunda ne varsa Efkar’a gönderir.  Bu, tüm efkarların dağıtıldığı bir andır, herkes keyifle ama efkarla seyreder.

Bu sabıra sabır katmak isteğinin dile geldiği bir andır, herkes efkarlanır ya sabır çeker. Her mermi, bir dayanma gücüdür. Her mermi aslında otuz yıldır süren bu karmaşaya bir isyandır ve bu isyan atılan mermilerle dile getirilir.

Bu nedenle bu tepenin adı Efkar Tepesidir, bu adı da orada görev yapmış devletin polisi ve askeri vermiştir, bizim gibi.

Allah’tan bu Efkar Tepesi var yoksa Şemdinli’de teröristlerin hainliklerine dayanmak zor.

Efkar Tepesi demek, bizler için Şemdinli demektir hala devletin Şemdinli’de otorite olduğunu düşünüyorsanız, inanın bu Efkar Tepesi sayesindedir. Yoksa bunca yıldır süren bu ihanete can dayanmaz, Şemdinli dayanmaz, biz dayanamayız.

Onun için sağ olasın Efkar Tepesi, yıllarca bizim kahrımızı çektin, bir ah bile demedin onca kurşuna. Bize sabır verdin, dayanma gücü verdin. Sağ olasın Efkar Tepesi, sağ olasın.

İşte Bağlar köyü deyince benim aklıma gelen bunlar, Efkar tepesi…

Şimdi Bağlar Köyüyle bu tepenin arasında ne bağ var, onu hemen söyleyeyim, Efkar Tepesinin aşağısı Bağlar köyüdür. Yani Bağlar köyünden çıkıp patika yoldan Şemdinli’ye bir anda ulaşabilirsiniz.

Şimdi sorabilsek desek ki ‘Usta, Bağları bilir misiniz’ diye ne cevap verirdi acaba? Ben sanki sesini duyar gibiyim ‘bilirim bilirim hem de iyi bilirim’ diyen.

Gerçekten Usta Bağlar köyünü bilir, bilmesi lazım çünkü cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde huzuruna çıktığı Şeyh Ustaosmanoğlu’nun tarikat silsilesinden büyük halifesi orda yatar, mezarı oradadır. İsmailağa’yı bilen Seyit Taha’yı bilmez olur mu hiç!..

Öte yanda…

Nasıl bilmesin ki daha geçenlerde Hakkari Üniversitesi ‘Seyit Taha’ için uluslararası sempozyum düzenlemedi mi? Usta’nın haberi olmadan olur muydu bu işler dersiniz?..

Tarih: 27 Mayıs 2013…

Hakkari Üniversitesi ‘Seyit Taha’ Konulu uluslararası bir sempozyum düzenler ve üniversite öğretim üyeleri ve davetliler Şemdinli/ Bağlar(Nehri) köyündeki Seyid Taha’nın kabrini ziyarete gelirler.  Heyeti, Şemdinli Kaymakamı Cengiz Erdem karşılar, hep birlikte Bağlar köyüne gidilir. Önce ‘Seyit Abdullah ve Seyit Taha’ türbeleri ziyaret edilir, Kuran-ı Kerim ve dualar okunur.

Törende Irak, İran ve Suriye’den gelen davetliler de hazırdır, derken Hakkari Üniversitesi rektör yardımcısı Prof. Dr. İhsan Süreyya kürsüye çıkar ve şöyle bir konuşma yapar:

‘Değerli kardeşlerim, şu anda çok güzel bir makamda bulunuyoruz. Peygamberlerin varisleri olan bir zatın mezarında olmak çok güzel bir şeydir. Böyle büyük bir zatın kabristanında bulunmak, görmek çok önemlidir.’  

Rektörün ‘Peygamberimizin varisleri’ dediği Seyit Abdullah, 1925 Şeyh Said isyanını tertipleyen Seyit Abdulkadir’in oğludur. Babası infaz edilince intikam için benim de komuta ettiğim Şemdinli hudut taburuna saldırmış, subaylarımızı tuzağa düşürüp canlarını almış ve sonra kaçıp Barzani’ye sığınmıştır.

Belli ki bu rektör bunu bilmez, bilse de ‘nasıl oluyor da Peygamber varisi bir zat cumhuriyet ordusunun subaylarını asar’ diye kendine sormaz.

Aslında tüm bunları Usta bilir ama Efkar Tepsini bilmez, bilse de söylemez.

Gerçi haksızlık da etmeyelim Usta da Şemdinli’ye gitmişti, dönemin Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile peki niye gitmişti?

Gittikleri yer Tekeli’ydi, üçlü sınıra yakın bir köy.

Üçlü sınır dediğimiz Türkiye-Irak-İran sınırlarının en güneydoğuda birleştiği noktadır.

Arazinin en hassas noktasıdır çünkü hemen güneyinde bugün Türk Ordusunun harekat yaptığı Hakurk yer alır.

Üçlü sınıra varmadan biraz güneyde ise Tekeli köyü vardır ve burada bizim bir taburumuz konuşludur. Aslında Tekeli, kuşbakışıyla Bağlar köyünün de doğusunda yer alır.

 İşte bu taburumuz, 20 Haziran 2010’da, Hakurk’tan gelen teröristlerin saldırısına uğradı, 11 askerimiz şehit düştü, 16 askerimiz de yaralandı.

Ertesi gün Usta Şemdinli’ye gitti, dönemin Genel Kurmay Başkanı Başbuğ ile beraber, askerlerimize geçmiş olsun demek için.

Mutlaka hatırlarsınız, bu konuda medya epey haber yaptı, yaptı ama şehitlerimizi unuttu, işi ‘Erdoğan mevzide çömeldi mi çömelmedi mi’ tartışmasına döktü, bu da günlerce sürdü.

İşte o tartışmaya kaynak olan yer burasıydı ama işin gerçeği farklıydı:

Medyaya düşen resimde bir mevzi görülüyordu, mevzide İlker Paşa eliyle teröristlerin yerini işaret ediyor ve Usta da çömelmiş bu teröristleri görmeye çalışıyordu. Resim buydu ancak tartışılan konu yanlıştı. Mesele başbakan ve genelkurmay başkanı ‘eğilmiş eğilmemiş meselesi değil, ‘niye eğilmiş’ meselesiydi. Niye eğilmişlerdi? Çünkü karşılarında terörist vardı. Ayakta dursalar belki vurulacaklardı. Bu bize neyi anlatır? Başbakan’ın bulunduğu mevziden bakıp teröristleri bizzat gördüğünü anlatır.

Peki normal bir ülkede tehdidi bu kadar yakın gören bir Başbakan ne yapar?

Hemen Meclis’i toplayıp sınır ötesi harekat yetkisi alır ve döner Genelkurmay başkanına, ‘Al şu tezkereyi hemen harekat yap ve bu teröristleri yok et’ der.

Ama Usta bunu demedi. Olaydan sonra Antalya’ya gitti tıpkı Özal’ın 15 Ağustos Şemdinli baskını sonrası gittiği gibi. Tatil yaptı ve uyudu tıpkı Özal gibi.

Ama bizim evlatlarımız Şemdinli’de uyuyamadı çünkü karşısında teröristler vardı. Bir gün gelecek yine vuracak diye düşünüyorlardı, nasıl uyusunlar ki!..

Dedim ya Usta, Bağlar Köyündeki Seyit Taha’nın mezarını bilir ama Efkar Tepsini bilmez, onu biz biliriz, bir gece değil on gece değil yüz gece değil her gece elde silah yürekte vatan aşkı millet aşkıyla Mehmetçik iyi bilir Efkar Tepesini.

Türkiye, Tarikat-PKK-Bağlar köyü arasındaki bu anlattığım güçlü bağı göremedi ancak bunda toplumun bir suçu yok. 

Nasıl görsün ki hep aynı medya eliyle ‘teröristler BDP’ye buluştu’ manşetiyle dikkatler örgütün siyasi kanadına çekildi, bu noktada hiç kimse çıkıp da ’Niye Bağlar Köyü’ diye sormadı. Hep yapıldığı gibi iş terör ekseninde kilitlendi kaldı.

Oysaki bu da kendi açısından bir dönüm noktasıydı, silahlı ayakla siyasi ayağın bu kez içimizde buluşmasıydı.

Zaten bu vakanın üç yıl öncesinde teröristler Habur’a getirilmiş, özel mahkeme kurularak ifadeleri değiştirilmiş ve hepsi üstelik terörist elbisesiyle halkın içine salınmıştı. Hatırlayınız otobüslerin üzerine çıkıp tam on beş gün Doğu ve Güneydoğu’da nasıl gövde gösterisi yaptıklarını…

Neydi bunun anlamı? Örgüt halkın artık içindeydi!

Tarikat bu coğrafyada hala güçlüdür, tarikatın iki büyük halifesinin biri Şemdinli’de diğeri ise Barzan’da yatar. Burası bir üçgendir ve arazinin düğüm noktasıdır., Silahlı ayak PKK ile siyasi ayak BDP, Bağlar Köyündeki buluşmayla Anadolu’ya teo-stratejik bir açılım yapmış ve farklı güçleri din motifi altında halkın içinde birleştirmeyi bilmiştir.

Bu açılım örgüte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarikatın kapılarını açmıştır.

Örgüt buradan aldığı güçle istediği yer ve zamanda halkın karşısına artık sadece terör örgütü olarak değil, dini motifi de olan bir siyasi örgüt olarak çıkabilecektir, çıkıyor da zaten, hatırlayınız Öcalan da namaz kılardı diyen açıklamaları…

Şimdi yıl 2016.

Bu anlatılanlara bir de Bekir Bozdağ şu açıklamasını ekleyin ve bakın bakalım ne görüyorsunuz, işte Bozdağ’ın o sözleri;

 ‘Türkiye’de tarikatların yasaklanmasıyla tekkeler ve zaviyelerin kapanmasıyla tarikatlar yok olmadı, dergahlar bitmedi, zikirler ve ayinler devam etti. Hiçbiri yok olmadı hepsi varlığını devam ettiriyor.’

İlginçtir, bu açıklamadan birkaç yıl sonra PKK terör örgütünün siyasi uzantısı HDP de aynı dili konuşacak, İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili yasanın yürürlükten kaldırılması için kanun teklifi verecektir. 

HDP’li vekil Altan Tan da ‘Nakşibendilik, Kadirilik, Halvetilik, Uşşakilik, Cerrahilik, Şabanilik, Sa’dilik gibi Sünni tarikatların’ dini değerlerini özgürce yaşamaları gerektiğini savunacak, tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun kaldırılmasını isteyecektir.

Altan Tan’ın saydığı bu tarikatların tamamı Şeyh Halid’in kurucusu olduğu Halidi Nakşi tarikatında birleşiyor, oradan Seyit Taha’ya oradan da İsmailağa’ya uzanıyor yani tüm yollar baştan beri izlediğimiz bu tarikata çıkıyor.

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak

Başa dön tuşu